Yaratılış Delili

Yaratmaktan maksat yoktan var etmektir. Yüce Rabbimiz yeryüzündeki bütün canlı varlıkları ve nebatatı yarattığı gibi önceden esamesi okunmayan insanı da yaratmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim’de ilk olarak indirilen surede bu husus açıkça ifade edilmiştir:

"Yaratan rabbinin adı ile oku. O insanı pıhtılaşmış kan parçasından yarattı." (Alak Suresi, 1-2)

Yüce Rabbimiz yeryüzünde ve göklerde sayısız varlıklar yaratmıştır. Astronomi ilminin verilerine göre çok büyük olan gök cisimleri, bu kadar büyük olmalarına rağmen birbirlerinden milyonlarca ışık yılı uzaktırlar.

Sence; yeryüzündeki bu hayatı yaratan kimdir? Ya şu düşünen, akıllı insanı yaratan kimdir? Şu muazzam gökleri ve yeri kim yarattı? Şu hayat, şu insan, küçük büyük mahlukat hiç yaratıcısız olabilir mi? Yoksa bütün bunları yaratan bir yaratıcı mı var? Varsa kimdir?

Materyalistler hayatın ilk olarak ortaya çıkması hakkında ne buyururlar?

Bazılarına göre; hayat fezadaki başıboş gök taşlarından biri yolu ile ulvi alemdeki boşluktan yeryüzüne inmiştir. Ancak bu durumda "Ulvi alemdeki hayatı veya herhangi bir yıldızdaki hayatı kim yarattı?" sorusu cevapsız kalmaktadır.

Bazıları da: Maddede hayat özelliği vardır. Maddeyi oluşturan unsurlar bir araya gelip kendilerine has bir reaksiyonla maddeyi oluştururlar şeklinde bir tez ileri sürmüştür.

Bu tezde de cevapsız kalan bir soru vardır. Bu soru: "Kör ve sağır olan bu maddeleri birleştiren ve uyum içinde olmalarını sağlayan kimdir?

"Akıl; hayatın ortaya çıkmasında yalnızca iki görüşten birini kabul eder. Onlardan biri; hayat maddenin ayrılmaz bir özelliğidir. Bir varlığın var olabilmesi için herhangi bir yaratıcıya ihtiyacı yoktur. Diğer görüş ise; hayatı yaratan, irade eden ve ne irade ettiğini bilen, hakim bir zat vardır."

"Alemde yalnızca madde olduğunu, maddenin dışında hiçbir varlığın olmadığını varsayarsak alemin ezeli ve ebedi olduğunu, başlangıç ve sonunun bulunmadığını, bütün gücü ve özellikleri ile ezelden beri var olduğunu ve bu özelliklerin feza boşluğunda bulunan maddeden, ezelden beri ayrılmadığını kabul etmemiz gerekir.

"Bu durumda şu yıldızda hayat vardır şunda yoktur. Şu zamanda hayat vardı şu zamanda yoktu demenin hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü bu yıldızlarda hayat olduğu halde milyonlarca milyon yıl hareketsiz kalmışlar. Bundan binlerce yıl sonra hayat ortaya çıkmış demektir. Peki hayat niçin bu kadar uzun zaman beklemiştir? Dağılma ve birleşme neden feza boşluğunun çeşitli yerlerinde ve zamanın çeşitli dilimlerinde ortaya çıkmıştır? Bu hayat neden tesadüfen gelmiştir. Ve tesadüfi olan bu hayat daha sonra en ince hesaplarla nasıl devam etmiştir? Halbuki kör ve sağır olan madde hesaptan hiç anlamaz."

"Şu halde akla gereken; hayatın ortaya çıkışını tesadüflere bağlamak değil, bilakis ikinci görüşü benimseyerek, hayatın irade sahibi, yaratıcı bir zat tarafından verildiğini kabul etmektir. Anlaşılması bu kadar kolay olan bir görüşün kabul edilmeyip de anlaşılması imkansız olan bir görüşün bazıları tarafından ısrarla savunulduğuna bir türlü anlam veremiyorum." (Allah ve çağdaş ilim Abdurrezak Nevfel)

Anlaşılması kolay olan bu görüş yalnızca kör ve sağır olan maddedeki hayatın ortaya çıkışı için değil bütün varlıkların ortaya çıkışı için tek geçerli sebeptir. Yüce Allah bu gerçeği insanlara en açık bir şekilde ilan etmektedir:

"Şüphesiz taneleri ve çekirdekleri yaratan ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran Allah'tır. Şu halde (iman dan) nasıl yüz çevirirsiniz." (En'am Suresi, 95)

"Yerin bitirdiğinden ve kendi nefislerinden bütün çiftleri yaratan Allah her türlü noksanlıktan münezzehtir." (Yasin Suresi, 36) Bu delile halk, ibda veya ihtira delili denir.

Diğer bir şekli ile "Hareket delili" denir. Bu hareket bir mekandan ötekine veya bir halden diğerine yahut yokluk aleminden vücud alemine intikal ve benzeri şekillerde olabilir.

Bu delilin özü şudur: Her hareketi yapan bir muharrik vardır. Bu muharrikin (hareket ettirenin) hareketi ise ona hareket getiren başka birine bağlıdır. Bu silsileyi takip eden akıl sonunda kendi başına kaim olup hiçbir şeye muhtaç olmayan ezeli varlıkta durur. Zira ezeli varlıkta durmadığını kabul ettiğimizde ortaya iki ihtimal çıkar "devir veya teselsül (sonsuz). Her iki ihtimal de imkansız olduğundan Akıl ezeli varlıkta durmak mecburiyetindedir. O ezeli varlık yüce Allah'ın ta kendisidir.

Mütekellimler "Hudus delili" denen üçüncü bir delil daha ileri sürmüşlerdir. Buna göre: Bütün alem değişkendir. Her değişen şey sonradan olmuştur. Her sonradan olan şeyi ortaya çıkaracak bir varlık gerekir. Sonuç olarak üç durum ortaya çıkar:

1. Teselsül birbirini ortaya çıkarma sonsuza kadar gider.

2. Tesbih taneleri gibi devr olur. Yani sonuçta anne kızını kızı ise annesini doğurur. Her iki ihtimalde imkansızdır.

3. Her şeyi yaratan fakat kendi sonradan olmayan bir zatta durur. İşte bu zat Allah'tır. Yeri gelmişken çağdaş ilmin "Kâinatın sonradan olduğunu ve bu oluşumun milyonlarca yıl öncesinde meydana geldiğini" kabul ettiğini hatırlatalım.

Farabi ve İbni Sina gibi İslam düşünürleri bu üç delile ek olarak "imkan delilini" de ileri sürmüşlerdir. Bu delilin özü şudur:

Varlıklar akli olarak mevcut olma yönünde üçe ayrılırlar:

1. Tamamı vacibül vücud olan varlıklar olup yokluğu aklen düşünülemeyen varlıklardır.

2. Mümkünül vücud olan varlıklar: Olması da olmaması da mümkün olup olmamaları için bir sebep bulunmayan varlıklara denir.

3. Bazısı vacib, bazısı mümkün varlıklar.

Bütün varlıkların varlığının vacib olması imkansızdır. Çünkü hareket eden her varlık onu hareket ettirene, mürekkeb maddeler ise onları bir araya getiren sebebe muhtaçtır. Yoksa mürekkeb varlığın parçalarından önce bulunması gerekir.

Bütün varlıkların mümkün olması da imkansızdır. Çünkü bütün mümkün varlıklar kendilerini kuveden fiile çıkaracak bir varlığa muhtaçtırlar.

Geriye üçüncü şık kalır. O da, varlıklardan bazısının varlığının mümkün olmasıdır ki bu varlıklar kâinat ve kâinatın içindeki bütün varlıklardır. Bazısının da varlığı vaciptir ki bu varlık Allah'tır. O, bütün kâinatı var eden ilk sebeptir. Ondan önce bir varlığın olması mümkün değildir. Aksi takdirde yaratılanın yaratandan önce bulunması gerekir.