Ahlak Delili

Allah'ın varlığının delillerinden biri de, büyük alman düşünürü Emanuel Kant'ın ortaya koyduğu, insan merkezli "Ahlak delili"dir.

Bu delilin özü şudur: Yaratılış, eşitlik, mükemmellik, hidayet delilleri her ne kadar da bunları yaratan her şeye kadir olan bir zatın varlığını kabul etmeyi gerektirse de, bu özellikler onun; insanoğlunun ibadet için kendisine yöneldiği, sevdiği, hamdettiği, tazim ettiği, hayır ve nimetlerin kendisinden sadır olduğu bir ilah olmasını gerektirmez. Bilakis, bu özelliklere sahip bir ilahın varlığını, insanın içinde bulunan "Ahlak delili" gösterir.

Kâinatta hak ölçüsü olmasaydı insanoğlu "hak ölçüsünü" hiç kendisine şiar edinerek, kendi için bağlayıcı kabul eder miydi. Hiç düşündünüz mü, hoşlanmadığı bir görevi, nefsin hoşlandığı şeylerden üstün tutma duygusu, insana nerden geldi?

İnsanda bulunan bu ahlakî anlayışı onun nefsine yerleştiren, onun hayat tarzını, toplumsal kuralları düzenleyen, hayrın, rahmetin, güzelliğin kaynağı olan bir zat vardır. İşte bu zat Allah'ın ta kendisidir.

Bahsedilen bu delile Kur'an şöyle işaret etmektedir:

"Her bir nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona kötülüğü ve o kötülükten sakınmayı ilham edene..." (Şems Suresi, 7-8)

Şehvet ve kötülüklere karşı takvanın nefse ilham edilmesi "Ahlak deliline" işarettir.

Bazı kişiler bu delile karşı çıkarak Ahlakın, vicdanın ve görev şuurunun toplumsal adetlerden kaynaklandığını zamanla kişilerin kalbinde yerleştiğini savunurlar.

Halbuki bu iddiada bulunanlar ahlakın ortaya çıkışının sosyal adetlerle açıklanamayacağını gözardı ederler. Sosyal adetlerin görülenin tekrarından ibaret olduğu herkesin malumudur. Biri onlara "sosyal adetler" niçin çıkmıştır diye sorsa:

"Toplumsal ihtiyaçlardan doğmuştur" derler.

Peki kişinin genel toplumsal ihtiyaçlarını ferdi ihtiyaçlarına ve isteklerine tercih etmesinin nedeni nedir? Şüphesiz bunun nedeni inkâr ettikleri Allah'ın insana verdiği hak ölçüsünden başka bir şey değildir.