Allah ile İnsan Arasındaki Perdeler

Biri kalkıp dese ki:

Allah'ın varlığına dair deliller bu kadar açık ve güçlü ise bazı kişiler neden Allah'ı inkâr etmektedir? Bu kişiler Kur'an'ın da ifade ettiği gibi şöyle derler: "Ancak bu dünya hayatı vardır. Yaşarız ve ölürüz. Bizi ancak zaman öldürür." (Casiye Suresi, 24)

Bu sorunun cevabı şudur: Allah'ı tanımak ve ona inanmak ile bazı insanlar arasında, çok kalın perdeler vardır. Ancak bu perdeler yaratılıştan var olan perdeler değil, insanın sonradan kazandığı perdelerdir. Bu perdeleri şöylece sıralamamız mümkündür:

1. Hissiyatı Aşamamak

İlk perde madde ve çocukların bulunduğu beş duyu dairesini aşıp diğer şeyleri tanıyamamaktır.

Bu insanlar akıl ve düşünce yönünden çocuklara benzerler. Çünkü bunlar şöyle derler: "Eğer müminlerin dediği gibi Allah var olsaydı bizim onu gözlerimizle görüp, duyularımızla hissetmemiz gerekirdi. Nitekim diğer varlıkların var olduklarını duyularımızla kavrayabiliyoruz. O halde, görmediğimiz bir ilaha nasıl inanırız.

Bu iddiaya cevap olarak deriz ki varlıkların, yalnız beş duyu ile kavranabilmesi doğru değildir. Görülmeyen, hissedilmeyen nice varlık vardır. Tıpkı insanın öğrenme yolu beş duyu ile sınırlanamayacağı gibi, varlıkların bilinmesi de beş duyu ile sınırlanamaz. Zira insan görme ve his yolu ile bir şeyler öğrenebildiği gibi akıl, fıtrat, düşünce, basiret ve ilham gibi hislerin dışındaki daha pek çok vasıta ile de ilim elde edilebilir.

Astronomi alimleri dünyadan milyonlarca ışık yılı uzak olan yıldızların varlığını tesbit etmişlerdir. Yalnızca tespitle de kalmayıp onların büyüklüklerini ve nasıl hareket ettiklerini de öğrenmişlerdir. Bu alimlerin yıldızların varlığını onları görmeden, onlara dokunmadan yalnızca rakamlara dayanarak matematiksel mantıkla kabul etmeleri doğru mudur? Doğruysa neye dayanarak kabul etmektedirler. Bu sorunun cevabı gayet açıktır: Astronomi alimleri bahsedilen yıldızların varlığını basit ama doğru bir mantığa dayanarak kabul etmektedirler. Bu mantık, "Her eserin bir müessiri (yapımcısı) vardır" mantığıdır. Onlar, çok uzakta bulunan yıldızları yalnızca eserleri ile tanımışlardır. Tabiat alimleri de aynı yolu takip etmiyorlar mı? Örneğin onlarda atomu kabul ederken kütle ve güç kanununa dayanarak kabul ederler. Elektronik aletlerinin bu kadar çok gelişmesine rağmen bilim adamları bugüne kadar hala atomu net olarak görebilmiş değillerdir. Onların gördüğü, yalnızca karartıdan ibarettir. İnkarcıların mantığını anlamak gerçekten mümkün değildir. Onlar, Allah'ın dışında herhangi bir varlık söz konusu olduğunda, eserden hareketle müessirin varlığını kabul ederler. Ancak Allah'ın varlığının kabulü söz konusu olunca bahsedilen mantık kurallarını hiç düşünmeden reddederler.

Araştırmacı Doktor Dinevi konu ile ilgili şu mütalaada bulunuyor:

"Zeki ve iyi niyetli pek çok insan, idrak edilemeyeceğinden dolayı Allah'ın varlığına inanılmayacağını sanırlar. Halbuki ilim aşkı ile dolup taşan insanın, Allah'ı tıpkı elektriği algıladığı gibi algılaması gerekir. Bunun dışındaki düşünceler yanlıştır. Elle tutamadığımız, gözle göremediğimiz halde eserinden dolayı elektriğin varlığını nasıl kabul ediyorsak, Allah’ın varlığını da öylece kabul etmemiz gerekir.

2. Gaflet

Allah'ın (cc) varlığını kabul etmeye engel olan ikinci perde ise gaflet perdesidir. Bu gaflet perdesi bazı insanların düşüncelerini yamuklaştırmış, kalplerini yozlaştırmış, anlayışlarını yok etmiştir. Artık bu tür insanların bütün işi hayvanlar gibi yalnızca midelerini doldurmak, şehevi arzularını tatmin etmek olmuştur. Bunlar cehennem odunlarının kendileridir. Yüce Allah böyleleri hakkında şöyle buyurur.

"Şüphesiz cehennemi insan ve cinlerle dolduracağız. Onların kalpleri vardır. Fakat anlamazlar. Gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar. Onlar hayvanlar gibidir. Bilakis onlardan daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir. (Araf Suresi, 179)

Elbette hayvandan daha aşağıdırlar. Çünkü onlara akıl ve idrak gibi büyük nimetler verilmemiştir. Görevleri doğrultusunda yaratılan hayvanlarsa bu görevlerinin dışına çıkmazlar. Halbuki yaratılış gayesini unutan yeryüzünün halifesi olduğundan gafil olan insan bayağılaşmakta, hayvandan da aşağı olmaktadır.

3. Taklid

Üçüncü perde ise, insan şahsiyetini yok eden ve onu başkasının aklı ile düşünür hale getiren, taklit hastalığıdır. Bu tür insanlar hangi toplumda yaşarlarsa yaşasınlar, nefislerinin yularını toplumun eline vererek zillet içinde köle gibi yaşarlar. Toplum neye inanıyorsa, bunlar da ona inanır. Toplum neyi inkâr ediyorsa, bunlar da onu inkâr ederler. Bazı insanlar da babalarının, atalarının yolunu takib ederler. Bazıları ise liderlerini, öğretmenlerini taklit ederler. Bunların her biri taklid perdesinin çeşitli yelpazeleridir. Bu perdeler çoğu kez Allah'a iman ile insan arasına girerek onun Allah'a inanmasını engellerler. Bunun içindir ki Kur'an taklitçilerin durumunu tasvir ederek şöyle buyurur:

"Onlara, Allah'ın indirdiğine iman edin dendiğinde; "Biz atalarımızdan gördüğümüze tabi oluruz" derler. Ataları akıl erdirememiş, sapıtmış olsalar da mı? (onlara uyacaklar) Kâfirlerin misali, köpeklerin ürümeleri gibidir, konuşmalarından ancak bir ses, bir gürültü duyulur. Onlar kör, sağır ve dilsizdirler. Onlar akıl erdiremezler" (Bakara Suresi, 170-171)

Allah (c.c.) mukallidlerle liderlerinin ilişkilerini bize şöyle tasvir etmektedir:

"O zaman liderler kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşacaklardır. (Hepsi) o azabı görmüşlerdir. Aralarındaki ipler de parçalanıp kopmuştur. Tabi olanlar "Keşke geriye dönebilseydik de onlar bizden uzaklaştığı gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık" derler" (Bakara Suresi, 165-166)

4. Gurur

Dördüncü perde, perdelerin en kalını olan gurur ve inat perdesidir. Şüphesiz yaratılış, fıtrat, vahiy, tarih delilleri ve bunların dışındaki pek çok delilin adeta haykırması hakikati duymamak için kulaklarını tıkayan gururlu insanlara ulaşamaz. Bunlar yalnızca kulaklarını tıkamakla kalmayıp, hakikat nurlarını görmemek için gözlerini, hidayet ışınlarını algılamamak için kalplerini, sıkı sıkıya kaparlar. Bunlar anlamak için değil karıştırmak için, ikna olmak için değil galib gelmek için mücadele ederler. Bu insanlar tıpkı Allah'ın vasfettiği gibidirler:

"Bazı insanlar bilgisiz olarak Allah hakkında mücadele ederler. Onların yanında ne bir hidayet kaynağı ne de aydınlatıcı bir kitap vardır. Onlar, Allah yolundan saptırmak için (gururlarından) eğilip bükülerek Allah hakkında kavga eder dururlar.

Mutaassıb ve inatçı kişilere bin tane delil dahi gösterilse yine de ikna olmazlar. Delili bizzat gözleri ile görseler, elleri ile tutsalar duyuları ile idrak etseler bile yine de gerçeği kabul etmezler. Nitekim Mekkeli müşrikler, Allah Resulünden Peygamberliğini ispat için kendilerine gökten bir mektup getirmesini veya birlikte göğe melekut alemine çıkmayı teklif etmişlerdir. Ancak Kur’an onların inatlarından ve şımarıklıklarından kaynaklanan bu isteklerini reddetmiştir.

"Sana bir kitap göndersek onlarda bunu elleri ile tutsalar dahi yine de "Bu apaçık bir sihirdir" derler." (Enam Suresi, 7)

"Onlara gökten bir kapı açsak onlar da buradan yukarı çıksalar dahi yine de "Gözlerimiz döndürüldü. Belki de biz büyülenenlerdeniz" diyeceklerdir." (El-Hicr Suresi, 14-15)

Ayette de açıkça belirtildiği üzere inatçı kişiler, inkâr ettikleri şeyleri elleri ile de tutsalar gözleri ile de görseler yine de inkâr etmek için bir neden bulurlar. Yüce rabbimiz onlar hakkında ne güzel buyurmaktadır:

"De ki "Göklerde ve yerde neler var bakın" Fakat, bu kadar çok olan ayetler, inzarlar, iman etmeyecek olan topluluğa fayda vermez." (Yunus Suresi, 101)

Yüce rabbimiz kişinin nefsinde ve afakta bulunan delilleri yalnızca akıl ve kalb sahiplerine sunmuştur:

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için deliller vardır." (Ali İmran Suresi, 190) Diğer ayetlerde ise "Onda düşünen, işiten, dinleyen kişiler için deliller vardır" buyrulmaktadır.

Yüce Allah'ın bu şekilde hitap etmesi inatçıların düşünmeyeceklerini, dinlemeyeceklerini, akıl erdirmeye çalışmayacaklarını bildiği içindir.

"Şüphesiz bunda aklı olan, kalbi bulunan, dinleyen kişiler için ibretler vardır." (Kaf Suresi, 37)

Aklı donuklaşan kalbi taşlaşan inkârında direnen kişilere bin delil dahi sunulsa yine de ikna olmazlar. Halbuki ikna olmaya müsait olan kişiyi yerde ve göklerde ne varsa her şey ikna eder. Yine de hidayet Allah'tandır. O dilediğine hidayet eder.

Hayret Allah'a nasıl isyan edilebilir.

İnkarcı O'nu nasıl inkâr edebilir.

Her hareketin sahibi O'dur.

Her sükunetin sahibi O'dur.

Her şeyde O'nun varlığını gösteren delil varken

Kişi O'nu nasıl inkâr edebilir.