Küçük Şirkten Kesitler

Büyük şirkin dışında çeşitli şekillerde ortaya çıkan diğer bir şirk çeşidi de, şirki asğar denilen küçük şirktir. Bu şirk Allah katındaki günahların en büyüğüdür.

Allah'tan Başkasına Yemin Etmek

Allah'tan başkasına yemin etmek küçük şirklerden biridir, ister peygambere, ister kabe-i şerife isterse bir veliye, büyüklerden birine, vatana, atalarına veya diğer varlıklara yemin etsin. Farketmez. Bunların hepsi şirktir. Bir hadisi şerifte Peygamberimiz (sav):

-"Kim Allah'tan başkasına yemin ederse kafir veya müşrik olur" (Tirmizi) buyurmuştur.

Zira yeminde, yemin edilene tazim vardır. Halbuki tazim ve taktis yalnızca Allah'a mahsustur. Bundan dolayı yemin hususunda peygamberimizden pek çok hadis rivayet edilmiştir.

"Babalarınızın adına yemin etmeyin."

"Kim yemin etmek durumunda veya adak adama durumunda kalırsa Allah'a adına yemin etsin, onun adına adak adasın" buyurmuştur.

İbni Mesut ta şöyle buyurmuştur.

"Allah adına yalan yemin etmek, başkası adına doğru olarak yemin etmekten daha iyidir."

Malum olduğu üzere Allah adına yalan yemin büyük günahlardandır. Ancak, küçükte olsa şirk, fakih sahabilere göre büyük günahların en büyüğüdür.

Allah'tan başkası adına yemin edildiğinde, yeminin gereğinin yerine getirilmesi gerekmediği gibi keffarette gerekmez. Çünkü bu şirktir.

Şirke hürmet edilmez. Bilakis peygamberimizin buyurduğu gibi bu durumdaki kişinin, Allah'a tevbe etmesi gerekir.

"Kim Lat ve Uzza adına yemin ederse "la ilahe illallah" desin. (Buhari) Bu hadis bize şirkin keffaretinin yemek yedirmek, oruç tutmak değil tevhidin yenilenmesini gerektirdiğini gösterir.

Halka ve İp Takmak

Tevhid, Allah'ın kâinat içini koyduğu sebeplere başvurmaya aykırı değildir. Acıkınca yemek yemek, susadığında su içmek, hastalanınca ilaç kullanmak, kendini korumak için silahlanmak gibi. Allah Teâlâ’nın koyduğu sebeplere başvurmak bu kabildendir.

Hastalanınca doktora başvurmak, verilen ilaçları kullanmak ve benzeri ihtiyaçları gidermek için sebeplere başvurmak, kişiyi tevhid çizgisinin dışına çıkarmaz. Bilakis tevhid anlayışına ters düşen şey; başına bela gelmeden önce ondan korunmak, geldikten sonra

-"Eğer onlara itaat ederseniz. Şüphesiz müşrik olursunuz." (Enam Suresi, 121) buyurmaktadır.

Bir başka ayette ise şöyle buyrulur.

"Yoksa onların, dini konularda Allah'ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı var?" (Şura Suresi, 21)

Kur'an ve sünnetin bu hükmü Allah'tan başka kanun koyucular tanıyıp Allah'ın yasakladığı hususlarda onlara tabi olanlar hakkındadır. Başkalarına tabi olanlar hakkında hüküm böyle olunca, kendi nefislerini Allah'a ortak kılıp ta kendilerini hüküm koyma, helal ve haram kılma gibi uluhiyet özelliklerini taşıyan makamlarda görenlerin hükmü nasıldır.

Nazarlık Takmak

Küçük şirkten biri de Nazarlık takmaktır. Nazarlık bir şeyden korunmak için takılan takıdır. Araplar, nazarlığı özellikle çocuklarına takıyor ve bu nazarlıkların kendilerini cinlerden ve göz değmesinden koruyacaklarına inanıyorlardı. İslam gelince o, bu inanışı iptal ederek onlara Allah'ın dışında zarardan koruyacak hiçbir varlığın bulunmadığını öğretmiştir.

Ahmed b. Hanbel, Akabe b. Amir'den Merfu olarak rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur:

"Allah, nazarlık takanı korumadığı gibi nazarlık boncuğu takanı da korumaz." Diğer bir rivayette ise;

"Nazarlık takan Allah'a eş koşmuştur" buyurmuştur. Hadiste belirtilen nazarlık hayra kavuşmak veya kötülükten sakınmak gayesi ile takılan nazarlıktır. Şirk sayılmasının nedeni ise, zarardan korunmayı Allah'tan başkasından istemektir. Yüce Allah (cc) bunu red etmek için şöyle buyurmaktadır.

"Eğer Allah sana bir zarar verirse, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse (bunu da giderecek yoktur) şüphesiz o her şeye kadirdir." (Enam Suresi, 17)

Hangi adla adlandırılırsa adlandırılsın nazarlıkların hepsi büyük günahtır. Gücü yeten herkesin bunları ortadan kaldırması vaciptir. Said b. Cübeyir şöyle demiştir:

"Kim bir kişinin nazarlık takmasını engellerse bir köle azat etmiş gibi sevap alır."

İçinde Kur'an-ı Kerim ayetleri, Allah'ın isimleri ve sıfatları yazılan muskalar bu yasağa dahil midir yoksa istisna mıdır?

Selef bu hususta ihtilaf etmiştir. Bazıları buna izin verirken diğer bazıları ise caiz görmemiştir. Bize göre nazarlıkların her türü yasaktır. Bu hususta ayet olmasa dahi, pek çok delil vardır.

1- Nazarlık hakkında genel yasak olmasına rağmen, hadisler muskayı bu genel yasaktan istisna etmemiştir.

2- "Kötülüğe götüren yolları kapamak" (sedd-i zerai) kaidesi gereğince caiz değildir. Çünkü muskalarda Kur'an ayetleri yazılmış olsa da, benzerleri ile ilgisi açısından, nazarlık takma kapısını açacağı ve bu kapı açılınca bir daha kapanmayacağı için caiz değildir.

3- Kur'an yazılı bu muskalarla tuvalete gidilmek te, cünüpken, hayızken boyna asılmaktadır.

4- Muska Kur'an'ı hafife almak olduğu gibi getirdiği esaslara da aykırıdır. Çünkü Allah (cc) Kur'an'ı insanlara onların hidayete ermeleri, karanlıktan aydınlığa çıkmaları için göndermiştir. Yoksa muska yazılması kadın ve çocukların korunması için gönderilmemiştir.

Rükye

Tevhid inancına ters düşen bir başka husus da rukyedir. Rukye; cahiliye Araplarının afetlerden, cinlerden korunmak için bazı yabancı isimlerden, anlaşılmaz sözlerden oluşan kelimelerdir, İslam gelince bunu iptal etmiştir. Peygamberimiz (sav):

"Rukye, nazarlık ve tılsım şirktir." buyurmuştur.

Bir eserde Abdullah b. Mesud, (ra)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Abdullah b. Mesud hanımının boynunda bir muskanın asılı olduğunu görür. Ona:

-Bu ne? diye sorar hanımı:

- İp. Huma hastalığından dolayı rukye yaptırdım, der. Abdullah b. Mesud o muskayı çekip alarak koparıp atar. Ve:

-Abdullah ailesi şirkten kurtuldu. Allah Resulü (sav)'den:

"Rukye, nazarlık, tılsım şirktir" dediğini duydum, der. Bunun üzerine hanımı:

-Gözüm ağrıyordu. Falan Yahudi’ye götürdüler. Rukye yapınca rahatladım, der. Abdullah:

-Bu şeytanın işidir. Şeytan elini gözüne koyunca ağrıdı. Rukye yaptırınca elini gözünden çekti böylece gözün ağrısı geçti. Bu durumlarda rukye yaptırmak yerine Peygamber Efendimizin (sav) dediği gibi demen sana yeterdi: "Ey insanların rabbi! Bu darlığı kaldır. Şifa ver, şifa veren sensin. Senin şifan öyle bir şifadır ki ondan başka şifa yoktur ve hiçbir hastalığın izini bırakmaz."

Haram olan Rukye, Allah'tan başkasından yardım dilenen veya Arapça olmayan sözlerle yazılan rukyedir. Yabancı dille yazılan rukyede kişiyi küfre veya şirke götürecek sözler bulunabilir. Bu iki hususun dışında rukye yapmakta bir mahzur yoktur. Sahihi Müslimde Af b. Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir.

"Biz cahiliye döneminde rukye yaptırıyorduk. Birgün Peygamberimize (sav):

-Bu hususta ne buyurursun diye sorduk. O:

-Rukyelerinize bakayım. Şirki gerektirecek sözler olmadıkça, rukyede bir mahzur yoktur." buyurdu.

Suyuti "Üç şartı içeren rukyenin caiz olduğunda alimler ittifak etmişlerdir. Bu şartlar:

1. Allah'ın sözlerinden, isimlerinden ve sıfatlarından oluşması

2. Arapça ve manası anlaşılır olmalı.

3. Rukyenin bizzat tesir etmeyip, bilakis tesirinin Allah'ın taktiri ile olduğuna inanmak.

Hadiste zikredilen tılsım ise erkeklerin, kadınların sevgisini, kadınlarınsa, erkeklerin sevgisini elde etmek için yapılan bir çeşit sihirdir.

Sihir

İslam’ın yasakladığı şirklerden biri de sihirdir. Sihir bir çeşit hayal ve zandan ibarettir. O, hastaya okuma, rukye, düğüm ve nefes şeklinde yapılır.

Şirk olarak kabul edilmesinin nedeni Allah yerine, cinlerden, şeytanlardan, yıldızlardan... yardım istemektir. Bundan dolayı Allah Resulü (sav) şöyle buyurur:

"Kim düğüm yapar ona üflerse sihir yapmıştır. Kim sihir yaparsa o Allah'a (cc) ortak kılmıştır." Sihir hem İslam’a hem de diğer semavi dinlere göre büyük günahtır.

Örneğin Kur'an'da Hz. Musa (as) diliyle şöyle buyrulur:

"Büyücü nereye giderse gitsin iflah olmaz." (Ta-ha Suresi, 69)

"Musa dedi ki: Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onun batıl olduğunu mutlaka açığa çıkaracaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzeltmez." (Yunus Suresi, 81) Allah Resulü (sav) helak eden 7 hususu sayarken sihri şirkten hemen sonra söylemiştir.

Kur'an ise bize sihirden ve sihir yapanlardan Allah'a sığınmamızı öğütlemiştir. "Üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden sabahın rabbine sığınırım." (Felak Suresi, 4)

Sihirbazlar sihir yaptıklarında ipleri düğümler, her düğüm esnasında ipe üflerler. Nefes: Okuyarak bir şeye üflemeye denir.

Selef imamlarından pek çoğu sihirbazların kâfir, sihrin ise küfür olduğu görüşündedirler, İmam Malik, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel bu görüştedirler.

Pek çok sahabeden, sihirbazın boynu vurularak cezalandırılması gerektiği rivayet edilmiştir. Sahihi Buhari Bicale b. Ubade’den şöyle rivayet etmiştir. "Ömer b. Hattab bize bir mektup yazarak erkek kadın bütün sihirbazların öldürülmesini emretti. Bunun üzerine üç sihirbazı öldürdük."

Mü'minlerin annesi Hafsa ve Cündüp isimli sahabeden, sihirbazların öldürülmesinin yerinde bir hareket olduğu rivayet edilmiştir.

Sihir haramdır. Sihri yaptıran da, onu onaylayan da günahta sihirbaza ortaktır. Bu konuda peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"Üç sınıf insan cennete giremez. Bunlar; içkiye mübtela olanlar, sihri tasdik edenler ve akrabalarıyla bağlarını kesenlerdir." (Müsned ve İbni Hibban)

Yıldız Falı Sîhîrdîr

Sihir çeşitlerinden biri de, yıldız falı diye bilinen sihirdir. Yıldız falı ile uğraşanlar, kendilerinin yıldızlara bakarak gelecekte meydana gelecek özel ve genel hadiseleri bilebileceklerini iddia ederler. Peygamberimiz bunlar hakkında şöyle buyurur:

"Yıldızlardan bir şey iktibas eden şüphesiz sihirden bir şey iktibas etmiştir." (Ebu Davud)

Kuşkusuz bu hadis yıldızların büyüklüğünü, uzaklığını, yerini, hareketlerini ... inceleyen ilim hakkında değildir. Kozmografya veya astronomi denen bu ilim belli kaideleri kanunları olan, yıldızları incelemek için çeşitli aletleri kullanan bir ilimdir.

Lakin hadis, bu ilimden bazı şeyler öğrenip gaybi bildiğini iddia edenler hakkındadır. Çünkü onların yaptıkları bu iş küfre götüren sihirdir. Zira gaybı Allah'tan başka hiç kimse bilmez.

Tılsım; Sihir ve Şirktir

Eskiden sihirbazlar arasında yaygın olan sihirlerden biri de tılsımdır, tılsım: Kadını erkeğe veya erkeği kadına sevdirme iddiası ile birtakım harfler, kelimeler yazmak bazı şeyleri bir yerlerden asmak şeklinde yapılan sihirdir.

Önce de geçtiği üzere Peygamberimiz (sav) bu hususta şöyle buyurmuştur:

"Rükye, Nazarlık, tılsım şirktir."

Kehanet ve Arafet

Kahinlerde ve araflarda tıpkı müneccimler gibidir.

Kahin: Gaibten ve gelecekten haber verenlere ve ya kalpten geçenleri bildiklerini iddia edenlere denir.

Araf: Kahinler, müneccimler, falcılar gibi gaibten haber verenlere denir. Araf: Gelecekten haber verdiği gibi kalpten geçenleri söyler, ok atar, fincana bakarlar.

Müslimden rivayet edilen bir hadiste, Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

"Kim bir arafa gider, ona bir şey sorar ve onun sözlerini kabul ederse 40 günlük orucu kabul edilmez."

Ebu Davud'tan rivayet edilen diğer bir hadiste ise şöyle buyrulur:

"Kim kâhine gider, onun sözlerini tastık ederse Muhammed'e ineni inkâr etmiştir."

Bunun nedeni; Peygamberimize (sav) inen vahiyde, gaybın ancak Allah tarafından bilineceğinin ifade edilmesidir.

"De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez." (Nemi Suresi, 65)

"Gaybın anahtarları Allah katındadır. Onu ancak Allah bilir." (Enam Suresi, 59)

"O, bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz. Ancak (onu bildirmeyi) dilediği peygamberler bunun dışındadır." (Cin Suresi, 26-27)

Bunun içindir ki Peygamberimiz (sav) dahi gaybi haberlerden ancak vahiy yolu ile kendisine bildirilenleri biliyordu.

Yüce Allah Araf suresinde Peygamberimize (sav) şöyle hitap ediyor:

"De ki: Ben Allah'ın dilediğinden başka, kendime herhangi bir fayda ve zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapmak isterdim. Ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben yalnızca, inanan kavim için uyarıcı ve müjdeciyim." (Araf Suresi, 188)

Sihirbazların, kâhinlerin, yardım aldıklarını söyledikleri cinler herhalde Hz. Süleyman'ın cinlerinden gaybı bilme konusunda daha güçlü değillerdi. Buna rağmen onların hiçbiri Hz. Süleyman'ın ölümünü bilemediler.

"(Süleyman) ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. O, suretle yere kapanıp yıkılınca öldüğü anlaşıldı. Eğer cinler gavbı bilseydi, o küçük düşürücü azab içinde kalmazlardı.' (Sebe Suresi, 14)

Bütün bunlardan dolayı gaybı bildiklerini iddia eden kahin ve Arafları tasdik etmek, Allah'ın indirdiği apaçık ayetleri inkâr etmek anlamına gelir. Onlara giderek onları tasdik edenlerin durumu böyle olunca kâhinlerin, Arafların durumları nasıl olur. Şüphesiz din onlardan uzak olduğu gibi, onlar da dinden uzaktır. Nitekim Allah Resulü (sav) bu insanlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"Uğursuz sayan, uğursuz sayılan, kâhinlik yapan, kâhine giden, sihir yapan, sihir yaptıran bizden değildir." (Bezzar)

Allah'tan Başkası Adına Adak Adamak

Kabirlere, kabirde yatanlara... Kısaca Allah'tan başkası adına yapılan adaklar şirktir. Çünkü adak adamak ibadettir, ibadet ise Allah'tan başkası için caiz değildir. Yüce Allah:

"Yaptığınız her harcamayı, adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur." (Bakara Suresi, 270) buyurur.

Ayetteki zalimden maksat müşriklerdir. Çünkü şirk, büyük bir zulümdür, ibadetini Allah'tan başkasına yapan, şüphesiz ona ortak kılmıştır.

Bazı Alimler bu hususta şunları tespit etmişlerdir: Biraz ilgilenilince hemen görüleceği üzere halkın çoğu eşyalarını kaybettiklerinde, hastalandıklarında, bir şeye ihtiyaçları olduklarında hemen salihlerin kabirlerine giderek

"Ey falan zat; eğer Allah yitiğimi bana buldurursa, hastamı iyileştirirse, ihtiyacımı giderirse sana şu kadar altın, yiyecek, yağ, vereceğim" der. İşte bu tür adaklar ittifakla batıldır.

Batıl oluş nedenlerini şöylece sıralayabiliriz:

1. Bu tür adaklar, yaratılanlardan biri adına yapılmaktadır. Halbuki herhangi bir mahluk adına adak adamak caiz değildir. Çünkü adak adamak ibadettir. Allah'tan başkasına ibadet ise caiz değildir.

2. Ölülerin gücü yoktur.

3. Kişi, Allah'ın değil de, ölülerin tasarruf sahibi olduklarını zanneder. Bu şekilde inanmaksa küfürdür.

Bu anlatılanları anladıysan bil ki evliyalara yakınlaşmak için toplanıp, onların kabirlerine götürülen paralar, mumlar, yağlar Müslüman alimlerin ittifakı ile haramdır.

Başkası adına yapılan adak haram olduğuna göre, bu şekilde yapılan adağı yerine getirmek de üç neden den dolayı caiz değildir.

1. Peygamberimizin sünnetinde böyle bir durum yoktur. Peygamberimiz (sav) "Bizim sünnetimiz üzere yapılmayan her amel merduddur" (Müslim) buyurmuştur.

2. Allah'tan başkası adına yapılan nezir şirktir. Şirke ise hürmet edilmez. Tıpkı yaratıklardan biri adına yemin etmek gibi gereği yerine getirilmez. Bu hususta kefarette yoktur. Şeyhülislam İbni Teymiye’nin dediği gibi bu gibi durumlarda yalnızca Allah'tan af dilenir.

3. Bu tür nezirler günahtır. Sünnetin açıkladığı üzere günah ve şirki içeren adakların gereğini yerine getirmek caiz değildir. Buhari’de Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadiste peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

"Kim Allah'a itaat etmeği adarsa, ona itaat etsin. Kim de ona isyan etmeyi adarsa, sakın isyan etmesin." (Buhari)

Sabit b. Dehhak’tan rivayet edildiğine göre, bir adam bir yerde deve kesmeyi nezretti (adadı). Daha sonra Allah Resulüne (sav) nezrini yerine getirip getirmeyeceğini sordu. Bunun üzerine Allah Resulü Ona;

-Orda kendisine ibadet edilen cahiliye putu var mıydı? diye sordu. Adam:

-Hayır dedi. Peygamberimiz (sav):

-Orda cahiliye şenlikleri, bayramları yapılıyor muydu? diye sordu. Adam:

-Hayır, dedi. Bu cevap üzerine peygamberimiz (sav):

-Öyle ise nezrini yerine getir. Şüphesiz Allah'a isyan olan nezirler yerine getirilmeyeceği gibi, güç yetirilemeyen nezirler de yerine getirilmez." (Ebu Davud)

Allah'tan Başkası Adına Kesilen Kurbanlar

Bir başka şirkte, Allah'tan başkasına kurban takdim etmek, ondan başkası adına hayvan boğazlamaktır.

Hangi milletten olurlarsa olsunlar bütün müşriklerde, ilahlara veya putlara kurban kesmek adetti. İslam gelince bu adeti iptal ederek haram saydı. "Allah'tan başkasının ismi anılarak kesilenler" "(ibadet, tazim, teberrük) etmek için dikilen (taşlar, ağaçlar, putlar) adına kesilenler" (Maide Suresi, 3) buyrularak kesilen hayvanın yalnızca Allah adına kesilmesi emredildi.

Bundan dolayı yüce Allah, Resulüne namazının ve kurbanının Allah için olmasını emretti. "Rabbin için namaz kıl onun için kurban kes" (Kevser Suresi, 2) Yine müşriklere kendi namazının, kurbanının, ibadetinin onlarınkinden farklı olduğunu bildirmesini istedi.

"De ki: Benim namazım, kurbanım, yaşamam ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun eşi ve ortağı yoktur. İşte bununla emrolundum" (Enam Suresi, 162-163) ayette geçen Nusuk: Allah'a yaklaşmak için kurban kesmektir.

Hz. Ali’den rivayet edilmiştir. O şöyle buyurdu: "Allah Resulü bana 4 kelime söyledi: "Allah'tan başkası adına kurban kesene Allah lanet etsin. Anne-babasına lanet edene Allah lanet etsin. Suçluyu koruyana Allah lanet etsin, (Başkasının toprağını gasbetmek için) arazinin sınır taşlarını değiştirene Allah lanet etsin." (Müslim)

Tarık b. Şihab’dan rivayet edilen hadiste ise peygamberimiz (sav): "Bir adam, bir sinek nedeni ile cennete diğeri ise cehenneme gitti, buyurunca orda bulunanlar: Bu nasıl olur ey Allah'ın resulü diye sordular. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: "iki adam putları bulunan bir kabileye uğradılar. Bu kabile putlarına Kurban kesmeden hiç kimseyi bırakmıyorlardı. O iki kişiye de putlarına kurban kesmelerini söylediler. Onlardan biri "yanımda kurban kesmek için hiçbir şeyim yok" dedi. Kabile mensupları "Bir sinek dahi olsun kes" deyince adam bir sinek keserek onlardan kurtuldu. Fakat cehenneme girdi. Diğerine de aynı şeyleri söylediler. O: "Ben Allah'tan başka hiçbir şey için Kurban kesmem" diyerek tekliflerini reddetti. Bunun üzerine boynu vuruldu. Fakat cennete gitti." (Müsned)

İslam, Tevhidi koruma ve şirkten kaçınma hususundaki hassasiyetinden dolayı, Allah'tan başkası adına kurban kesilen yerlerde dahi, Allah adına da olsa kurban kesilmesini yasaklamıştır. Bu husus Sabit b. Dahhak hadisinde açıkça görülmektedir.

Uğursuzluk İnancı Şirktir

Bir diğer şirkte Tayredir.

Tayre: İşitilen bazı seslerin, görülen bazı varlıkların, uğursuz olduklarına inanmaktır. Bu tür şeyler onu yolculuk, evlilik, ticaret gibi yapmaya karar verdiği önemli işlerden vazgeçiriyorsa, o kişi, şirke girmiştir. Çünkü bu şahıs yalnızca Allah'a tevekkül edecek yerde, Ondan başkasına iltifat ederek, uğuru kalbine put olarak dikmiştir. İmam Ahmed'in rivayetine göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur:

"Uğursuzluk kimi karar verdiği işinden alıkoyarsa o, Allah'a ortak kılmıştır." Orda bulunanlar "Bunun keffareti nedir?" diye sorduklarında peygamberimiz (sav), şöyle deyin: "Allah'ım Senin hayrından başka hayır yoktur. Senin uğursuz dediğin şeyden başka uğursuzluk yoktur. Senden başka ilah da yoktur" buyurdu.

Bazı şeylerden dolayı insanın kalbine korku düşerse, Allah'a tevekkül ederek yoluna devam eder de, uğursuzluktan dolayı kararından dönmezse hiçbir şey ona zarar veremez.

Ebu Davud ve Tirmizi'nin İbni Mesud'dan Merfu olarak rivayet ettiği bir hadiste peygamberimiz şöyle buyurur:

"Uğursuz saymak şirktir. Uğursuz saymak şirktir. Uğursuz sayan bizden değildir, (beşeri zafiyetinden dolayı bir şeyden korkanın) korkusu ancak Allah'a tevekkülle gider."

Yani eğer kişi, beşeri zafiyetinden dolayı bir şeylerden korkarsa, Allah'a tevekkül etsin. Böyle yapanın korkusunu Allah yok eder.

"Kim Allah'a tevekkül ederse o, ona yeter." (Talak Suresi, 3)

Uğursuzluğun zıddı feldir. Fel: Bir kişinin duyduğu bir sözden, gördüğü bir şeyden dolayı bir hayır beklemesidir. Peygamberimiz (sav) güzel felı severdi. Bir hadislerinde ise "Felden hoşlanıyorum. Buyurunca orda bulunanlar: "Fel nedir diye sordular. Peygamberimiz (sav): "Güzel sözdür." buyurdu.

Örneğin kişi hasta bir adamın yanına giderek ona "maşallah iyileşmişsin" demesi hastaya moral verir. Kendisini iyileşmiş sanır. Bu güzel bir iştir. Allah hakkında hüsnüzanı gerektirdiği gibi arzunun sınırlarını genişletir. Uğursuzluk ise, bunun tam aksine Allah hakkında sui zanı ve sebepsiz yere belayı beklemeyi gerektirir.