İslam Şirke Götüren Yolları Kapar

İslam, tevhid inancını emretmiş, büyük, küçük şirkin her çeşidinden şiddetle sakındırmıştır. Bu hususta her vesileyi değerlendirerek, şirk rüzgarları esen bütün kanalları tıkamıştır. Bu kanalları şöylece sıralayabiliriz:

Allah'ın Nebisine Saygıda Aşırılık

Peygamberimiz, (sav) kendisine saygıda ve övgüde aşırı gidilmesini yasaklayarak:

"Hristiyanların Meryem oğlu İsa'ya övgüde aşırı gittikleri gibi siz de beni övmekte aşırı gitmeyin. Ben ancak bir kulum. Benim için Allah'ın kulu ve resulü diyin" buyurdu.

Kur'an-ı Kerim, Allah Resulünü kulluk sıfatı ile övmüş ve bu kulluk sıfatını en şerefli makam saymıştır. Konu ile ilgili pek çok ayet vardır. Bunlardan birkaçını zikredelim:

"Kuluna kitabı vererek, onda hiçbir eğrilik kılmayan Allah'a hamdolsun." (Kehf Suresi, 1)

"Kulunu geceleyin yürüten Allah'ın şanı ne yücedir." (İsra Suresi, 1)

"Kuluna vahyettiğini vahyetti." (Necm Suresi, 10)

Peygamberimiz, birinden şahsına dair aşırıya kaçan bir söz duyduğunda veya bir hareket gördüğünde, sözü söyleyeni, hareketi yapanı uyarır ve ona doğrusunu öğretirdi.

Ebu Davud'un Abdullah b. Şehir’den (ra) rivayet ettiği bir hadisi şerifte şöyle buyrulur.

"Beni Amir heyeti ile birlikte Allah Resulü’nün yanına gittik. Ona:

-Sen bizim seyyidimizsin (efendimizsin), dedim. Allah Resulü (sav)

-Seyyid Yüce Allah'tır buyurdu.

Enes'ten rivayet edilen hadiste ise:

"İnsanlar Allah Resulüne: Ey Allah'ın Resulü, Ey hayırlımız, ey hayırlımızın oğlu, ey seyyidimiz, ey seyyidimizin oğlu diye hitap edince, Allah Resulü

-Ey insanlar! Sözlerinizi hesaplı söyleyin. Şeytan sizi aldatmasın. Ben Allah'ın kulu ve elçisi olan Muhammedim. Beni olduğumdan üstün tutmanız beni sevindirmez." (Nesai) buyurdu.

Bir adam "Allah ve sen dilersen" deyince de

"Beni Allaha ortak mı kılıyorsun? öyle deme yalnızca Allah dilerse de" buyurdu. (Nesai)

Salih Kullar Hakkında Aşırılık

İslam’ın yasakladığı ve sakındırdığı diğer bir aşırılık da, Salih kullar için yapılan aşırılıklardır. Bazı Hristiyanlar Mesih hakkında aşırı giderek onu Allah'ın oğlu, üçün üçüncüsü saydılar. Bazısı ise Allah Mesih İbni Meryem'in ta kendisidir dediler.

Birtakım insanlar da ruhbanlar ve hahamlar hakkında aşırı giderek onları rab edindiler. Yüce Allah, ehli kitabın bu çirkin hareketlerini reddedip onları aşırılıktan sakındırmak için şöyle buyurur.

"Ey kitap ehli! Dininiz hususunda aşırı gitmeyin. Allah (cc) hakkında haktan başka şey söylemeyin." (Nisa Suresi, 171)

"De ki: Ey kitap ehli: dininiz hususunda aşırı gitmeyin. Hakkın dışına çıkmayın. Bundan önce sapıp, pek çok kişiyi saptıran kavmin isteklerine uyup da doğru yoldan sapmayın." (Maide Suresi, 77)

Yeryüzünde ilk ortaya çıkan şirk Nuh (as) kavminin şirkidir.

Bunu Buhari’nin İbni Abbas'tan ved, süva, yağus, yeuk gibi ilahlar hakkında rivayet ettiği hadisten anlıyoruz. Bu hadislerinde peygamber efendimiz şöyle buyuruyor.

"Bunlar Nuh'un kavmindekî salih kişilerin isimleridir. Bunlar öldüklerinde, şeytan onlara bu zatların heykellerini oturdukları meclislere dikmelerini iğva etti, onlar da heykelleri dikerek bu heykellere, o salihlerin isimlerini verdiler. Onlar hayatta iken heykellere ibadet etmediler, ancak onlar öldükten sonra, geçmişi tamamen unutarak heykellere ibadet etmeye başladılar.

Bazı Selef alimleri: Salihler ölünce insanlar, önce onların kabirlerine sıkça gidip gelirler. Daha sonra heykellerini yaparlar. Aradan zaman geçince de onlara ibadet ederler.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki bazı Müslümanlar Salih ve Veli diye bildikleri özellikle, Kabri ve türbeleri olan kişiler hakkında aşırı gitmektedirler. Bu aşırılık, onları çeşitli şekillerde Allah'a ortak kılmaya götürmektedir. Onlar adına adak adamak, Kurban kesmek, onlardan yardım istemek, onlar adına yemin etmek bunlardan birkaçıdır. Aşırılıkta daha da ileri giderek büyük şirke dahi düşmektedirler. Zira bazı insanlar, kâinat kanunlarının dışında yaratılış itibarı ile bu kişilerin de takım güç ve tesirleri olduklarına inanmaktadırlar. Ve hattâ bu gücün yalnızca bu ölülere ait olduğunu, yaratma hususunda Allah’a ortak olduklarını iddia etmektedirler. Bu iddia gerçekten büyük bir günah, korkunç bir sapıklıktır.

Kabirlere Tazim

İslam’ın şiddetle sakındırdığı günahlardan biri de, kabirleri tazimdir. Özellikle salihlerin ve peygamberlerin kabirlerine aşırı saygıdan sakındırmıştır. Bunu sağlamak için kişiyi kabirleri tazim etmeye götüren nedenlerin hepsini yasaklamıştır. Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz.

1. Kabirleri mescid yapmak:

Müslimin rivayet ettiği bir hadisi şerifte, peygamberimiz vefat etmeden beş gün önce şöyle buyurdu.

"Dikkat edin! sizden önceki ümmetler peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptılar. Dikkat edin! sakın kabirleri mescidlere çevirmeyin. Şüphesiz böyle yapmanızı yasaklıyorum."

Hz. Aişe ve İbni Abbas'tan rivayet edilmiştir. Şöyle buyurdular: Ölüm, Peygamber Efendimize gelip çattığı sıralarda, yüzüne kırmızı bir örtü örtülmüştü. Peygamberimiz rahatsız olunca Hz. Aişe örtüyü açtı. Bu halde iken peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

"Allah'ın laneti Yahudi ve Hristiyanlara olsun! Onlar, peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptılar. Siz böyle yapmaktan sakının."

2. Kabirde namaz kılmak.

Bir hadiste şöyle buyrulmuştur.

"Kabirlerde oturmayın. Kabirlere doğru namaz kılmayın." (Müslim).

3. Kabirleri aydınlatmak

Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur. "Allah kabirleri ziyaret edenlere ve oraları mescid yaparak aydınlatanlara lanet etsin."

4. Kabirler üzerine bina yapıp badanalamak. "Allah Resulü (sav) kabirleri badanalamayı, üzerlerinde oturmayı ve üzerlerine bina yapmayı yasakladı." (Müslim)

5. Kabirler üzerine yazı yazmak

"Allah Resulü kabirleri badanalamak ve üzerlerine yazı yazmaktan men etti." (Ebu Davud-Tirmizi)

6. Kabirleri yükseltmek

"Peygamberimiz, (sav) bir gurubu göndererek onlara yüksek kabirlerin tamamını düzlemeyi emretti." (Müslim)

Ebu Davud'un süneninde ise Peygamberimiz (sav) Kabirlerin üzerine toprağın dışında taş, tuğla vb. konulmasını yasakladığı rivayet edilmektedir. Bu hadisten dolayı selef alimleri kabirler üzerine tuğla konmasını hoş karşılamıyorlardı.

7. Ebu Davud'un Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav), şöyle buyurmuştur:

"Evlerinizi kabire, kabirleri de bayram yerine çevirmeyin. Bana selat ediniz. Şüphesiz nerde olursanız olun, selatlarınız bana ulaşır."

Ebu Yala ise Ali b. Hüseyin yolu ile şöyle rivayet etti.

Hz. Hüseyin peygamberimizin kabrinin yanında iken, ansızın bir adam gelerek Kabre girer ve dua etmeye başlar. Bunu gören Hz. Hüseyin onu böyle yapmaktan meneder ve:

-Size babamdan onunsa dedemden rivayet ettiği bir hadisi nakledeyim mi? Allah Resulü şöyle buyurdu:

"Benim kabrimi bayram yerine çevirmeyin. Evlerinizi de kabirler haline getirmeyin. Bilin ki nerde olursanız olun, selamlarınız bana ulaştırılır."

Hadislerde geçen "Bayram yerine çevirmek" ifadesinden maksat kabirlerde toplanıp oturmak vs. dır.

Allah resulünün kabri şerifleri, yeryüzünün en şerefli kabridir. Buna rağmen onun kabrinin bayram yerine çevrilmesi yasaklanınca, diğer kabirler için hiç caiz olmaz. Bilakis mümin için Allah resulüne selat etmek ve bu selatların ona ulaştığını bilmek yeterlidir.

Kabir Yasağının Hikmeti

İslam’ın kabirleri tazim etmeyi yasaklamasının hikmeti, küçük ve büyük şirke giden yolları kapamaktır. Hazreti Nuh'tan günümüze kadar geçen olayları konumuz açısından incelediğimizde, bu hikmet daha güzel anlaşılır. Salihlerin kabirlerine karşı gösterilen saygı, zamanla onların put haline gelmelerine neden olmuştur. Bu gerçeği işaret etmek üzere Allah resulü (sav) şöyle dua ederlerdi.

"Ey Rabbim! Kabrimi kendisine ibadet edilen put haline çevirme. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çeviren kavme, Allah'ın gazabı çok şiddetli olur." (Muvatta)

Dini duyguları güçlü Müslümanlar Peygamber efendimizin sakındırdığı bu durumun Müslümanlar arasında bu kadar yaygın olmasından çok rahatsız olmaktadırlar.

Maalesef, hemen bütün İslam beldelerinde Salih insanların kabirleri sıvanmakta, süslenmekte, üzerine bina, hatta kubbe yapılmaktadır. Bununla da kalmayıp içlerinde mumlar, kandiller yakmakta karşılarında saygı ile durmakta, adaklar adamakta, kabe gibi etrafını tavaf etmektedirler. Daha da ileri giderek haceri esved gibi istilam etmekte, duvarlarına dokunmakta, onları öpmektedirler. Bazıları da ona secde etmekte, yüzünü toprağına sürmekte, huzurunda huşu ile durmakta, içinde yatanlardan yardım istemekte, borçlarının ödenmesi, sıkıntılarının gitmesi, hastaların şifa bulması, düşmana karşı zafer kazanmak için dua etmektedirler. Onlardan bazıları ise, isteklerini bir mektuba yazarak Kabir bekçisine vermektedirler. Bu açık şirktir. Şüphesiz güç ve kuvvet yalnızca Allah'a aittir.

Ağaç ve Taşlarla Teberrük

Allah Resulü (sav)nin savaş açtığı şirklerden biri de ağaç, taş, kabir ve benzerleri ile teberrük yapmaktır. Bunlara ait bir sır, özel bir bereket olduğunu ve bunlara dokunanların, etrafında tavaf edenlerin, onları ziyaret edenlerin, yanlarında oturanların bu berekete kavuşacaklarını sanırlar. Bu hareketleri alışkanlık haline getirenler, zamanla büyük şirke düşerler. Arapların putları da lat gibi bir kaya, uzza gibi ağaç, menat gibi bir taştan ibaretti. Ancak Araplar, bunları zamanla kendilerine ilah edindiler. Bütün bu olayların gelişme safhalarını bilen Allah Resulü (sav) ümmetini bu hususta başlarına gelebilecek tehlikelerden dolayı uyarmıştır.

Tirmizi’nin Ebu Vakid el-Leysi'den rivayet ettiğine göre Ebi Vakid şöyle demiştir.

"Allah Resulü ile birlikte Huneyne gittik. Biz Küfürden yeni kurtulup Müslüman olmuştuk. Müşriklerin bir sidir ağacı vardı. Onun etrafında toplanır, silahlarını dallarına asarlardı. Bundan dolayı ona, zat-ı envat (askılı ağaç) denirdi. Sefer esnasında bu ağacın yanından geçerken Peygamberimize (sav):

-Ey Allah'ın Resulü! Onların zat-ı envatı olduğu gibi bize de bir zat-ı envat kılsan, dedik. Allah Resulü (sav):

Allahu Ekber! Aynı yol. Siz, aynen İsrail oğullarının Hz. Musa'ya dedikleri gibi diyorsunuz. Onlar da:

"Onların ilahları gibi bize de ilah kıl" dediler. Hz. Musa "Şüphesiz siz cahil bir kavimsiniz" dedi." (Araf Suresi, 138) Gerçekten, siz de öncekilerin yolunu takib ediyorsunuz." (Tirmizi)

Şüphesiz Ashabı kiram bu teklifi, yalnızca o ağaca teberük etmek ve silahlarını ona asmak için yaptılar. Ancak, Allah Resulü şirkin bütün yollarını kapamak için, bu teklife şiddetle karşı çıktı.

Esefle karşılanabilecek bir durumda, Müslümanların çoğunun Allah Resulünün (sav) yolundan ayrılıp önceki milletlerin yoluna tabi olarak kendilerine teberrük ettikleri, dokundukları, yanında dua ettikleri; vesile kıldıkları, kısaca müşriklerin putlara davrandıkları gibi davrandıkları putlar edindiler. Müslüman beldelerinde, peygamber efendimizin yasakladığı nice zat-ı envatlar vardır.

Müslüman düşünür ve alimlerin, en önemli görevlerinden biri de, bu putları, ağaçları, direkleri, kabirleri, gözeleri, taşları yerle bir etmektir. Çünkü Peygamberimiz (sav) de Hz. Ali’yi göndererek yüksek kabirleri yer hizasına kadar düzeltmesini emretmiştir. Sahihi Müslim'de Ebu Hayyac el Esedi’den rivayet edildiği bir hadiste şöyle buyrulur. Hz. Ali (ra) bana:

"Peygamberimiz, beni yıkmaya gönderdiği gibi, ben de seni, gördüğün bütün heykelleri yıkmaya, yüksek kabirleri yer hizasına getirmeye çağırıyorum." buyurdu.

İmam Ebubekir Tartasi El Maliki

"Hz. Ömer'e; insanların, sahabenin altında Rıdvan beyatını yaptıkları ağacın yanına gittikleri, orada namaz kıldıklarını bildirilince insanların fitneye düşmemesi için, hemen birini gönderip o ağacı kestirdi."

Hz. Ömer'in Kur'an'da zikredilen ve sahabenin altında bey'at ettikleri ağaca karşı tavrı böyle olunca, fitneye sebep olabilecek diğer putların hükmünün ne olacağını sen düşün.

İmam Tartusi:

"İnsanların ziyaret ettikleri, tazim gösterdikleri, iyilik ve şifa umdukları, ateş yaktıkları bir ağaç görürseniz işte o 'zat-ı Envat"tır. Onu hemen kesin.

Müberrir b. Süveyd'den rivayet edilmiştir.

"Mekke yolunda Hz. Ömer’le birlikte bir sabah namazı kıldık. Namazda "Fil ve Kureyş" surelerini okudu. Namazdan sonra insanların bir yöne doğru gittiklerini görünce:

-Bunlar nereye gidiyor? diye sordu. Orada bulunanlar

-Ey müminlerin emiri! Şurada Allah Resulünün (sav) namaz kıldığı bir mescid var. Oraya gidip orada namaz kılıyorlar, dediler. Hz. Ömer:

-Sizden önceki insanlar bu gibi şeyler yüzünden helak oldular. Onlar, peygamberleri ile ilgili şeyleri araştırıp, oraları kilise yaptılar. Kim, bu mescidde namaza kavuşursa burada kılsın, yoksa bulunduğu yerde kılsın. Oraya gitmek için ısrar etmesin."

Bu sözler, Hz. Ömer'in Fakihliğini, insanların inancını korumak, aşırılığa gitmelerini önlemek için gösterdiği hassasiyetin belirtileridir.

Şirkî Çağrıştıran Sözler

Peygamberimizin sakındırdığı şeylerden biri de şirki çağrıştıran ve Allah'a karşı saygısızlığa neden olan sözlerdir. Bütün bu yasaklarla insanları tevhid kalesinde korumak istemiştir. Bahsedilen sözlerden bazıları şunlardır:

1. Allah ve Falan isterse", "Allah'ın ve emirin ismi ile" Allah Resulü (sav)'nün bu tür sözleri hoş karşılamadığına dair rivayetler vardır. Bu hadislerden birinde şöyle buyurmuştur.

"Allah ve falan kişi isterse demeyin" fakat "Allah diler ve falan kişi de isterse" diye söyleyin.

2. "Allah ve falan kişi olmasaydı." "Allah'a ve sana güveniyorum." gibi sözler söylemek. İbni Abbas "Allah'a ortak koşmayın" (Ebu Davud) ayetinin tefsirinde, ayette geçen "Endad" kelimesinden maksadın, karanlık gecede kara karıncanın ayak sesinden daha gizli olan şirk olduğunu söylemiştir. Devamla bu şirk kişilerin şu sözlerinde gizlidir. "Allah'a, senin ve benim hayatıma yemin ederim ki...", "Allah'ın şu kabesi olmasaydı, hırsız malımızı çalardı." Yine kişinin efendisine hitaben söylediği "Allah ve sen istemeseydin." Bu tür sözlerin tamamında şirk kokusu vardır." (Bakara Suresi, 22) buyurmuştur.

3. Allah'ın isimlerini yahut Allah'a özgü şeyleri birine isim olarak vermek.

Ebu Davud’un Ebu Şureyh'ten rivayet ettiğine göre, kendisinin künyesi Ebul Hakem idi. Peygamberimiz ona "Hakem yalnızca Allah'tır. Hüküm ona aittir." buyurunca büyük oğlunun adı ile künyelenerek Ebu Şureh denmeye başlandı."

Ebu Hureyre (ra) peygamberimizden şöyle rivayet etmiştir.

"Ehna" Allah katında mülkün sahibine verilen isimdir. Halbuki Allah'tan başka mülk sahibi yoktur."

Süfyan b. Uyeyne de "İranlıların Şahinşah ismi de böyledir. Çünkü bu isimde "Ehna" gibi mülkün sahibi anlamındadır" demiştir.

Bir rivayette ise

"Kıyamet günü Allah'ın en çok kızdığı kişiler bu tür isimlerle isimlenen kişilerdir" buyurmuştur.

4. Abdulkabe (Kabenin Kulu), Abdunnebi, Abdulhüseyin Abdulmesih gibi Allah'tan başkasına kulluğu çağrıştıran isimlerde bu kabildendir. İbni Nazım’dan rivayet edildiği üzere Abdulmuttalib hariç diğer isimlerin konulmasının haram olduğuna dair icma vardır.

5. Bela ve musibet geldiğinde, zamana sövmek. Zira bu durumlarda zamana sövmek, Allah'tan şikayetçi olmak, Allah'a kızmak manasına gelir. Zira bütün işleri planlayıp, programlayan odur. Geceyi gündüze, gündüzü geceye çeviren, kısaca kâinattaki bütün hadiseleri yaratan odur.

Bundan dolayı Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

"Allah Teala şöyle buyurur "Adem oğlu zamana sövmekle beni incitir. Zaman benim çünkü geceyi ve gündüzü birbirine ben çeviririm."