Kabilelere Gönderilen Seriyyeler Ve Hükümdarlara Yazılan Mektuplar
Bundan sonra da artık Resûlullah (s.a.v.), Arap yarımadasının muhtelif bölgelerinde yaşayan kabileleri İslâm'a da'vet için küçük askeri müfrezeler göndermeye başladı. Bu seriyyeler, İslâm'a da'vet ettikleri kabileler da'vete uymazlarsa savaş açıyorlardı.
Bu seriyyeler, Hicretin yedinci senesinde başlamıştı. Sayısı on'u bulan seriyyeleri Resûlullah (s.a.v.) her seferinde sahabeden birinin kumandasında çıkarmıştı. İşte tam bu esnada da Resûlullah (s.a.v.) çevredeki büyük devlet başkanları dahil çeşitli beyliklerin reislerine mektuplar göndererek, hâlen üzerinde bulundukları dinin bâtıl ol-duğunu ve İslâm'a girmeleri gerektiğini belirtiyordu.
İbn Sa'd, «Tabakatında şöyle nakleder: Resûlullah (s.a.v.) altıncı yıl Zilhicce ayında, Hudeybiye'den dönünce, bazı meliklere elçiler gönderip onları İslâm'a da'vet etti. Aynı zamanda onlara mektuplar yazdı. O zaman dendi ki, yâ Resûlâllah, melikler mühürsüz mektupları okumazlar. Bunun üzerine O da bir yüzük yaptırıp onu mühür olarak kullandı. Gümüşten yapılan mührün üstünde üç satır hâlinde «Muhammedün Resûlullah»; Allah'ın elçisi Muhammed yazılıydı. Mektupları da bununla mühürlemişti. Bir günde altı kişi çıkarmıştı yola. Tarih olarak yedinci hicret yılı ve Muharrem ayı idi. Gönderilen elçilerin hepsi de gittiği milletin dilini biliyor ve konuşuyordu.
Resulullah'ın ilk elçisinin «Amr bin Ummeye ed-Damrî» olduğu biliniyor. Bu zât Necaşi'ye gönderildi. O da mektubu alınca tahtından inmiş, mektubu yüzüne sürerek, tevazu (ve peygambere saygı) anlamına yere oturmuştur. Daha sonra da şehadet getirip Hakk'ı kabul etmiş ve şöyle demişti: «Eğer gücüm yetse onun yanına giderdim» (İbn Sa'd'ın Tabakat’ından özetlendi: c. 2, s. 23).
Resûlullah (s.a.v.), Dıhye bin Halife el-Kelbî'yi de Bizans İmparatoru Herakl'a göndermişti. Dıhye, Resûlullah (s.a.v.)'in mektubunu, Basra reisine verdi. O da mektubu Herakl'a iletti. İmparator okudu. Mektubun başında «Bismillâhirrahmânirrahim» vardı. «Allah Resulü Muhammed'den Rumların büyüğü Herakl'a» diye başlıyordu söze. Ve şöyle devam ediyordu: «Selâm hidâyete gelenlere olsun, imdi ben seni İslâm nizamına da'vet ediyorum, (İslâm'ın çağrısını sana ulaştırıyorum) Müslüman olursan kurtulursun, İslâm'a girersen Allah sana iki kat ecir verecektir; yüz çevirirsen bütün tebanın günahını da yüklenmiş olacaksın» «Ey ehl-i Kitab, gelin aramızda müşterek olan bir prensipte birleşelim: Bu artık Allah'tan başkasına tapmamak, O'na hiçbir şeyi şerik koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirimizi ilâh saymamaktan ibarettir. Buna rağmen yüz çevirirseniz, şâhid olun ki; biz Müslümanız, öyle kalacağız»( Buhâri ve Müslim'e göre müttefekun aleyhtir).
İbn Sa'd'ın Tabakat'ında kaydettiğine göre: Herakl mektubu okuduktan sonra, çevresindeki ileri gelen topluluğa şöyle konuştu: Ey Rumlar! Siz kurtuluş ve şahsiyete erip Meryem oğlu İsa'nın talimatına sadık kalarak mülkünüzün elinizde kalmasını ister misiniz? Rumlar ise: Ey Melik, bu ne demek oluyor? diye sordular. O da: Yâni şu Araplar içinde zuhur eden peygambere uymanızı istiyorum.
Denir ki: Yaban eşekleri gibi homurdanarak cevap verdiler. Haç çıkararak isyan gösterisi yaptılar. Herakl bunu görünce, onlardan ümidini kestiği gibi, kendi mülk ve hayatından korktu. Onları susturdu ve şöyle bir rol gösterdi: Ben sizi denemek ve dinimizdeki samimiyet ve ciddiyetinizi anlamak istedim dedi. Şimdi sizin bu takvanızı görünce memnun oldum deyince, ona yine secde ettiler.
Yine Besûlullah (s.a.v), Abdullah bin Hazâka es-Seimi'yi, Kîsrâ'yı İslâm'a da'vet için yollamıştı. Onunla da ona bir mektup göndermişti. Der ki, mektubu kendisine verdim. Onu okuttu ve yırtıp attı. Bu haber Resûlullah (s.a.v.)'a ulaşınca; «Allah onun yurdunu parçalasın» buyurdu. Kisrâ'ya gelince o, o an Yemen'de hâkim olup, kendisine bağlılığı olan Bâzan'a bir mektup yazarak, iki güçlü kişi gönderip peygamberlik iddia eden o zâtı yakalatıp bana gönder diye emir verdi. Bâzan da iki güçlü adam gönderdi. Ellerine bir de mektup verip Resûlullah (s.a.v.)'a gönderdi. Adamlar Medine'ye gelip mektubu takdim ettiler. Resûlullah (s.a.v.) bu olay karşısında gülümseyerek, «-Bugün gidip dinlenin de yarın gelin size ne düşündüğümü bildireyim» buyurdu. Ertesi gün adamlar gelince: Siz reisinize benden şu haberi iletin: Benim Rabbim onun Rabbinin canını bu gecenin yedinci saatinde aldı.» İbn Sa'd der ki: Bu tarih tam, yedinci Hicret yılı Cemâdiye'l-Ulâ onuncu salı gecesiydi. «Allah (tebâreke ve teâlâ), oğlu Şirûyeh'i musallat kıldı ve oğlu onu öldürdü». Onlar bu haberi Bâzan'a ulaştırınca Bâzan Yemenlilerle birlikte Müslüman oldu.
Resûlullah (s.a.v.), Haris İbn Âmir el-Ezdi'yi de, Busra Meliki ve Rumların taraflısı bulunan Şurahbil bin Amr el-Gassâni'ye göndermişti. Şurahbil, elçiyi hapsetti. Sonra da öldürttü. Denir ki; Resûlullah'ın elçisini başka öldüren olmadı.
Yine Resûlullah (s.a.v.) daha birçok elçi ve mektuplar yolladı; Arap kabilelerine ve meliklerine. Onlardan birçoğu Müslüman oldu. Bazısı inat etti. Ama aynı yıl da Resûlullah'a çeşitli kabilelerden elçiler gelmeye başlamıştı.
Çeşitli yerlerden gelen bu hey'etler, Müslüman olduklarını ve Allah'ın dinine girdiklerini ilân ediyorlardı. Yine bu esnada Hâlid bin Velid ile Amr bin Âs gibi Arap ileri gelenleri de vardı.
İbn İshâk'ın Amr bin Âs'tan nakline göre, Amr şöyle der; «Ben Resûlullah'a gitmek üzere yola çıkmıştım. Hâlid bin Velid'e rastladım. -Bu Mekke fethinden önceydi- O da Mekke'den ayrılıp gidiyordu. Ben: Ey Ebâ Süleyman, nereye böyle, diye sordum. Doğrusu, ben ölünceye kadar kaydıyla Müslüman olmak niyeti ile gidiyorum diye cevap verdi. Eh ben de sırf bu maksatla yola çıktım, deyince beraberce gitmeye karar verdik. Hâlid önce girdi ve Müslümanlığını bildirip kurtuldu. Sonra ben yaklaştım ve biat ettim».