Aşı, bazı mikrop ve hastalıklara karşı bağışıklık kazanmak, iğne ise genellikle hastalandıktan sonra tedavi olmak ve vücûda direnç kazandırmak amacıyla yapılan bir koruyucu tedavi usulüdür. Diğer konularda olduğu gibi hastalık konusunda da daha önceden tedbir alınması ve koruyucu hekimlik kurallarına uyulması, hastalık gelmişse tedavi olunması İslâm'da asıldır.

Ayette "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" (el-Bakara, 2/195) buyurulur. Allah Resulü de şöyle buyurmuştur: "Ey Allah'ın kulları, tedavi olun; çünkü Allah, yarattığı bir hastalık için mutlaka bir şifa veya deva yaratmıştır. Ancak bir dert müstesna. O da yaşlanmadır" (Tirmizî, Tıb, 2; Ebû Dâvûd, Tıb, 1; İbn Mâce, Tıb, 1; Ahmed b. Hanbel, III, s. 156)

İslâm'da hastaya, namaz, oruç vb. ibadetlerde bazı kolaylıklar getirilmiştir. Namazı oturduğu yerde veya yatarak kılma; Ramazan'da oruç tutmayarak daha sonra kaza etme gibi. (Bakara, 2/184-185) Ancak hasta olan kişi oruca dayanabilecek durumda ise, oruç da tutabilir. Bu durumda, günlük olarak belirli saatlerde alması gereken ilâçları varsa durum ne olur? Ağız, burun, ön ve arka gibi normal yollardan oruçlu iken alınacak, yiyecek, içecek, ilâç ve benzeri şeylerin orucu bozacağı konusunda İslâm bilginleri arasında görüş birliği vardır. Bu yüzden, ağızdan alınacak hap, şurup, pastil vb. ilâçlar orucu bozar.

Aşı ve iğnenin durumuna gelince; Ebû Hanîfe (ö. 150/767)'ye göre karın boşluğuna veya beyne kadar ulaşan derin yaralara sürülen ilâçlar karın boşluğuna veya beyne ulaşırsa oruç bozulur ve kazayı gerektirir. Buna göre; aşı veya iğne yoluyla deri altına, adaleye veya damara zerkedilen ilâç orucu bozar. Çünkü bu yolla alınan ilâç, serum veya aşı tam içeriye akıtılmış ve bütün vücûda yayılmış olur. Ayrıca oruçlunun iradesiyle tatbik edilmiş ve vücûdun salâhına elverişli bulunmuştur. İlâcın bu şekilde içeriye girmesi, suyun mesâmattan içeriye nüfuz etmesi kabilinden değildir. Bu duruma göre aşı ve iğneyi zaruret bulunmayınca iftardan sonra yapmak ihtiyata daha uygundur.

İmam Muhammed (ö. 189/805) ve imam Ebû Yusuf (ö. 182/798)'a göre, birşey normal yollardan içeriye girmedikçe oruç bozulmaz. Çünkü oruç; "normal bir yoldan, ağız veya burun gibi bir uzuvdan içeriye bir şey götürmemek suretiyle kendini tutmak" şeklinde tarif edilir. Bu konuda yaraya konan bir ilâcın karına veya beyne ulaşmasına itibar edilmez. Çünkü bu nüfuz etme normal bir yolla olmamıştır. Buna göre, aşı ve iğnenin de orucu bozmaması gerekir. Eskiden fetvahânede ve 1948 yılında el-Ezher Üniversitesi'nin fetva komisyonunda "Tabiî delikler dışında bir yerden içeriye giren şey orucu bozmaz" şeklinde fetva verilmiştir. (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 94-102; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, II, 64-77; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtâr, II,132-153; Terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1985, IV, 294 vd.; Ahmed eş-Şirbâsî, Yes'elûneke fî'd-Dîn ve'l-Hayât, I, s.144-145; Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 292-293; Hayrettin Karaman, Günün Meseleleri, İstanbul 1982, I, s. 502, II, s. 32)

Günümüzde, müctehid imamlar devrinde bulunmayan ve açlığı, susuzluğu giderecek ya da oruca karşı vücuda direnç kazandıracak hap, iğne, serum vb. nin kullanılması oruç ibadetini amacından uzaklaştırabilir. Çünkü birçok ilâçların tableti yerine ayrıca iğnesi olabilmektedir. Tablet şeklini ağızdan alanın orucu bozulurken, aynı ilâcın şırınga ile adaleye zerkedilmesi hâlinde orucun bozulmaması bir çelişki meydana getirebilir. Bu yüzden gündüz ilâç almak zorunda olan hastaların orucu kazaya bırakması, durumu hafif olanların ise iğneyi iftardan sonra yaptırması ihtiyata daha uygun olsa gerektir.

Şamil İA