Cenaze Namazı
Gusledilmiş, yıkanmış, temizlenmiş, musalla taşına konulmuş müslüman bir ölü için
müslümanların,
abdestli ve Kıble tarafına yönelerek kıldıkları bir namaz ve ölü için yapılan bir duadır.
Cenaze
namazı farz-ı kifâyedir. Yani bir beldede bir kısım müslümanların bu namazı kılmalarıyla,
diğerlerinin üzerinden yükümlülük kalkar. Cenaze namazı hiç kılınmazsa, o beldedeki bütün
müslümanlar sorumlu ve günahkâr olur.
Cenaze namazının şartı niyettir. Bu niyette, ölünün erkek veya kadın, küçük erkek veya kız
çocuğu
olduğu belirtilir. İmam olan kimse; Allah Teâlâ'nın rızası için hazır olan cenaze namazını
kılmaya ve o cenaze için dua etmeye niyet ederek, namaza başlar. Ayrıca imamlığa niyet
etmesi
gerekmez. Cemaatten her biri de Allah rızası için o cenaze namazını kılmaya ve onun için
duaya
ve imama uymaya niyet eder. Ölü, erkek ise: "şu hazır erkek için", kadın ise; "şu hazır
kadın
için" diye niyet edilir. Çocuklar için de bu şekilde niyet edilir. Cemaatten biri, cenazenin
erkek mi, kadın mı olduğunu bilmezse, "üzerine imamın namaz kılacağı ölüye, imam ile beraber
namaz kılmaya ve dua etmeye" niyet eder.
Cenaze namazının rüknü tekbirler ve kıyâm'dır. Bu namazda rukû ve secdeler bulunmadığı gibi
Kur'an okumak ve teşehhüd de yoktur. Şartları altıdır: Ölünün müslüman olması, kendisinin ve
konulduğu yerin temiz olması, cemaatin önünde bulunması, vücut azalarının çoğunun veya
başıyla
beraber yarısının mevcut olması, arz üzerine konulmuş olması, namaz kılacak kimsenin özürsüz
olarak bir şeye binmiş veya oturmuş olmaması. Cenaze namazında cemaat şart değildir. Yalnız
bir
müslüman erkek yahut bir müslüman kadının kılması ile farz yerine getirilmiş olur. Cenaze
namazının sünnetleri dörttür.
1-İmam cenazenin göğsü hizasına durur. Bu namazda erkek, kadın, büyük ve küçük arasında fark
yoktur
2-Birinci tekbirden sonra "sübhâneke allâhümme" duasının "ve celle senâüke" kısmı ile
birlikte
okunması lâzımdır. Dua kasdıyla fatiha okunması da caizdir. İbn Abbâs cenaze namazında
Fâtiha
okumuş ve "bunun sünnet olduğunu" bildirmiştir. (Buhârî, Cenâiz, Kıraetu Fâtihati'l-Kitab).
İmam
Şâfiî'ye göre Fâtiha okumak farzdır.
3- İkinci tekbirden sonra, Peygamber (s.a.s.)'e salât getirmek: "Allâhümme salli alâ
Muhammedin
ve alâ âli Muhammed, Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîd."
Sonra
"bârik" duâsı okunur.
4- Üçüncü tekbirden sonra ölüye, kendi nefsine ve müslümanlara dua etmek. Duânın ahirete ait
olmasından başka bir şart yoktur. Fakat Hz. Peygamber'den nakledilen duâları yapmak daha
güzeldir. Bu duâ da şudur:
"Allâhumma'ğfirlî hayyina ve meyyitinâ veşâhidinâ ve gâibinâ ve zekerinâ ve unsânâ ve
sağîrinâ ve
kebîrinâ. Allâhumme men ahyeytehû minnâ fe ahyihî ale'lislâm ve men tevef feytehü minnâ
feteveffehû ale'l-imân ve hussa hâza'l-meyyite birravhi ve'rrâhati ve'f-mağfireti
ve'r-rıdvân.
Allâhümme in kâne muhsinen fezid fî ihsânihî ve in kâne musîen fetecâvez anhu ve
lakkıhi'l-emne
ve'l-büşrâ ve'lkerâmete ve'z-zülfâ bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn."
Manası: "Allah'ım, dirimizi, ölümüzü, burada olanımızı, olmayanımızı, erkeğimizi, kadınımızı,
küçüğümüzü, büyüğümüzü bağışla. Allah'ım, bizden yaşattığını İslâm üzerine yaşat;
öldürdüğünü
iman üzerine öldür. Bu ölüye de sevinç, rahat, mağfiret ve rıza ihsan eyle. Allah'ım, eğer
(bu
kimse) iyi idiyse iyiliğini artır, eğer kötü idiyse kötülüklerinden geç. Onu güven, müjde,
ikram
ve rahmetine yaklaştır. Ey merhametlilerin en merhametlisi."
Eğer cenaze kadınsa, "ve hussa dan sonraki zamirler müennes okunur." Hâzihi'l-meyite... in
kânet
muhsineten fe-zid fr-ihsânihâ ve in kânet musîeten fe-tecâvez an seyyiâtihâ ve
lakkîhâ'l-emne...
" gibi.
Duâyı bilmeyen kimse, sadece "Allâhümmağfirlî ve lehû ve li'lmü'minîne ve'l-mü'minât
(Allâhım,
beni, onu ve bütün inananları bağışla") der. Akıl hastası ve küçük çocuklar için istiğfar
edilmez. Çünkü onların günahı yoktur. Onlara Feteveffehû ale'l-imân "dan sonra şu duâ ilâve
edilir. "Allâhümme'c'alhu lenâ feratan ve'c'alhulenâ ecran ve zuhran ve'c'alhu lenâ şâfian
müşeffean" Manası: "Allah'ım, onu bize ecir; mükâfat, ahiretimiz için yararlı kıl, onu bize
âhirette sözü geçen bir şefaatçı eyle."
Bu duâlardan sonra imam dördüncü tekbiri alır, sonra önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa
sesli
olarak, cemaat ise gizlice selâm vererek namaza son vermiş olurlar. Bu vacip olan selâm ile
ölüye, cemaate ve imama selâm verilmesine niyet edilir. Cenaze namazının başına yetişmeyen
kimse
hemen iftitah tekbirini alıp imama uyar ve diğer tekbirleri imamla beraber almaya devam
eder.
İmam selâm verdikten sonra geçirdiği tekbirleri birbiri ardınca kaza eder, bu tekbirler
esnasında herhangi bir dua okunmaz. Birkaç cenaze varsa hepsine ayrı ayrı namaz kılma daha
iyidir. En erken getirilenin namazı önce kılınır. Hepsi birlikte gelmiş ise halk nazarında
daha
faziletli olanın ki önce kılınır. Hepsine bir tek namaz kılmak da yeterli olur. Bu takdirde
cenazeler, geniş bir sıra halinde dizilir ve imam bunlardan birisinin göğsü karşısında
durarak
namaz kıldırır. Yahut cenazeler tek sıra hâlinde kıbleye doğru uzunlamasına da konulabilir.
Namaz kılmak mekruh olan üç vakitte, yani; güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken cenaze
namazı kılınmaz. Ancak, bu vakitlerde kılınmışsa kazası da gerekmez. Kabristanda ve cami
içinde
cenaze namazı kılınmaz, ancak; imam ve cemaatin bir kısmı cami dışında, bir kısmı da cami
içinde
olarak kılmalarında bir mahzur yoktur. Namazı bozan şeyler cenaze namazını da bozar.
Sağ doğup ölen çocuğun adı konulur, yıkanıp kefenlenir ve namazı kılınır. Ölü doğan çocuğun
adı
konulur, yıkanıp bir bezle sarılır ve cenaze namazı kılınmadan defnedilir. Ölen gebe kadının
karnındaki çocuk hareket ederse, kadının karnı yarılarak çocuk alınır. Kasden ve zulmen ana
veya
babasını öldürenlerin, öldürülmüş eşkıya ve yol kesicilerin namazları kılınmaz.
Cenazede cemaat şartı olmamakla birlikte, cemaat sayısı ne kadar çok olursa, sevap da
çoğalır.
Hz. Âişe, Rasûlullah (s.a.s.)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Bir cenazenin namazını yüz
müslüman kılarak hepsi ona şefaat dilerse, kendilerine o kimse hakkında şefaate izin
verilir. "
(Müslim Cenâiz, 58).
İbn Abbas (r.a.), Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir müslüman öldüğü
zaman,
cenazesini, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayan kırk kişi tutup kaparsa, Allah kendilerine o
kimse hakkında şefaate izin verir. " (Müslim, Cenâiz, 59).
Namaz kılınıncaya kadar cenazede hazır olan kimseye bir kırat, gömülünceye kadar hazır
bulunana
da iki kırat sevap vardır. " İki kırat nedir?" diye sorulunca, Hz. Peygamber (s.a.s.) "İki
büyük
dağ gibi" diye cevap verir, yani iki büyük dağ kadar sevap verilir. (Müslim, Cenâiz, 52).
"Cenaze defninde acele ediniz. Eğer bu ölü iyi bir kişi ise, bu bir iyiliktir. Onu (bir an
evvel
kabirdeki) hayır ve sevabına ulaştırmış olursunuz. Eğer bu cenaze iyi bir kişi değilse, bu
da
bir ferdir. Bir an evvel omuzlarınızdan atmış olursunuz. " (Buhârî, Cenâiz, 52).
"Ey mü'minler! Siz ölüyü teşyî ediyorsunuz. Onun önünde, arkasında sağında, solunda
yürüyünüz. "
Yukarıda naklettiğimiz hadislerden de anlaşılacağı gibi, cenazeyi bekletmeden en kısa zamanda
toprağa vermek gerekir. Ölü hakkında iyi ve kötü şahitliği Cenâb-ı Allah kabul eder. Bu
münasebetle ölüleri hayırla anmak sünnettir. Bir müslümanın cenazesinde bulunmak herkese
farz-ı
ayın değilse de; mümkün mertebe çok sayıda cemaatin bulunması ölü için rahmet ve bağışlanma
vesilesidir. Ayrıca cenazeye katılan müslümana da çok büyük bir sevap vardır.
Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, "Peygamber (s.a.s.), Necâşî'nin vefat haberini
öldüğü
gün vermiş, ashabını namazgâha çıkartarak saf bağlatmış ve dört defa tekbir almıştır."
(Buhârî,
Müslim),
Burada Necaşi, Habeş imparatoru Ashama olup, Hicret'in dokuzuncu yılında vefat etmiş ve Allah
Rasûlü Medine-i Münevvere'de onun için ashabıyla, gıyabında cenaze namazı kılmıştır. Bu
uygulama, zaruret sebebiyle vukû bulmuştur. Hanefî ve Mâlikilere göre gâibin cenaze namazını
kılmak mutlak olarak caiz değildir.
Hanefilere ve bazı fâkîhlere göre ölüm haberini hısım ve akrabaya, eşe dosta bildirmek
caizdir.
Günümüzde bu duyuru, müezzinlerin "salâh" okuyuşları ile yapılmaktadır.