Bir malın, normal fiyatının çok üstünde veya çok altında olan satış bedeli.

Fâhiş kelimesi, fuhuş mastarından ism-i fâil olup, kök anlamı; söz veya işin çok çirkin olması, haddi ve ölçüyü asmak, yüz kızartıcı iş yapmak demektir. Fiyat, bir malın satış bedeli olduğuna göre bir malın fiyatının çok üstünde satılması hâlinde, fâhiş fiyat sözkonusu olur.

İslâm'da çeşitli mallara yüzde hesabıyla bir kâr haddi belirlenmemiştir. Genel olarak arz ve talep kanunlarına bağlı, serbest rekabet esasları içinde hiçbir yapay müdâhale söz konusu olmadân kendiliğinden oluşâcâk piyasâ fiyatları ölçü alınmıştır.

Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidin genel olarak kendi devirlerinde piyasa fiyatlarına müdâhale etmemişlerdir. Allah Resulu'nden Medine'de fiyatlar yükselince narh koyması istenmiş, o bu isteklere şöyle cevap vermiştir: "Fiyat tâyin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah 'tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde Rabbime kavuşmak istemem " (Ebû Dâvûd, Buyû,-49; Tirmizî, Buyû, 73; İbn Mâce, Ticârât, 27; Dârimî, Buyû, 1 3; Ahmed İbn Hanbel, II, s.327, III, s.85, 106, 286). Hz. Ömer de hilâfeti zamanında fiyatlara müdâhale etmek istememiştir. Hz. Ömer (r.a.) bir gün musallâ çarşısında Hatîb b. Ebı Beltea'ya rastlar. Hâtıb'ın önünde iki kap dolusu kuru üzüm vardır. Fiyatı ucuz bulan halife şöyle der: "Tâif'ten üzüm yüklü bir kervanın gelmekte olduğunu haber aldım. Onlar senin fiyatına aldanırlar. Ya fiyatı yükselt yahut da üzümü al evine götür, orada istediğin fiyatla sat". Daha sonra Ömer kendi kendine düşünmüş ve Hâtıb'ın evine giderek şöyle demiştir: "Sana söylediklerim ne emirdir ne de hüküm. Bu belde halkının hayrı için arzu ettiğim bir şeydir. Nasıl ve nerede istersen satabilirsin" (İmam Şâfii el-Ümm, II, s.209; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, s.240). Ancak bu delil ve uygulamalar fiyatlara hiçbir şekilde müdâhale edilemez, bu caiz değildir demek için yeterli açıklıkta değildir, çünkü Allahu Teâlâ karaborsacılıktan ve yüksek fiyatlar koyarak, insanların birbirini aldatmasından hoşnut ve râzı olmaz. Ayet-i kerimede, "Birbirinizin mallarını aranızda bâtıl yollarla yemeyiniz" (el-Bakara, 2/188) buyurulur. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Bir kimse haksız olarak başkasının malını alırsa, Allah'ın gazâbına uğramış olarak ilâhı huzura çıkar" (Buhâri, Tevhîd, 24; Müslim, İman, 222, 224). Buna göre, haksız ve ölçüsüz olarak fiyat yükselten kimse, insanların mallarını bâtıl yollarla yemiş ve onları Allah'ın mübah kıldığı şeylerden mahrum etmiş olur. İşte arzedilen delil ve sebeplerle, tabiîler devrinde ahlâkın bozulması, fiyatların sun'ı olarak yükselmeye başlaması ve halkın bundan zarar görmesi üzerine bazı tâbiîn hukukçuları narh koymayı caiz gördüler. Saîd b. el-Müseyyeb (ö.94/712), Rabîa b . Abdirrahmân (ö . 136/753), Yahyâ b. Saîd el-Ensârî (ö.143/760) bunlar arasındadır (el-Bâcı, el-Müntekâ Şerhu'l-Muvatta', Mısır 1331. V. s.18).

Serbest rekâbet sonucu oluşacak piyasa fiyatlarının ne kadar üstüne çıkılır veya altına inilirse fâhiş fiyat meydana gelir? Bu nokta gabn* ile ilgilidir. Gabn; aldatma, eksik verme ve farkına varmama gibi anlamlara gelir. Kendi arasında fâhiş gabn (çok aldatma) ve yesir gabn (az aldatma) olmak üzere ikiye ayrılır. Çok aldatma, başka bir deyimle "fâhiş fiyât", normal fiyatın ne kadar üstüne çıkılırsa teşekkül eder? Bunun sınır ve miktarını belirleyen kesin bir ayet veya hadis yoktur. Belh fakihlerinden Nusayr b. Yahyâ (ö.268/881) satım akdine konu olan malların az veya çok tasarrufa uğramalarını göz önüne alarak fâhiş gabni gayrimenkullerde %20, hayvanlarda %10 ve diğer menkul mallarda %5 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde veya altında bu nisbetler aşılarak yapılacak satışlardaki satış bedelinin fâhiş fiyatı oluşturacağını söylemiştir (İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, VII, s, 169) . Hanefilere göre, fâhiş gabinde satım akdinin feshe sebep olabilmesi için ayrıca malı gerçeğe uygun olmayan şekilde anlatmak gibi hile (tağrir) halinin bulunması gerekir. Çünkü aldatma olmamak şartıyla bir kimse malını dilediği fiyata satabilir. Taraflar ergin, akıllı olunca yaptıkları hukuki muâmeleler geçerli olup, bunu tek yanlı iradeleriyle bozmaya güçleri yetmez. Meselâ, bir kimse bin liralık malını bilerek yüz liraya satsa veya yüz liralık malı yine bilerek bin liraya satın alsa bu mûteberdir, feshe yetkisi olmaz. Hatta Mecelle şerhinde çok daha mübâlağalı örneklere yer verilmiştir. Meselâ, bir kimse bir liralık malını bin liraya satsa akit geçerlidir. Yani özü bakımından satım akdinde bir bozukluk yoktur. Çok fâhiş fiyatla satıldığı öne sürülerek akdin geçerli olmadığı öne sürülemez. Ancak böyle bir satım akdi İmam Muhammed'e göre mekruhtur. (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, I, s.588; Mecelle, mad. 356-360). Zaman ve yer değişikliği olmadan bu kadar oynak fiyata normal bir piyasada ender rastlanır. Özellikle kıyemî mal denilen ve standart olmayan mallarda bu mümkündür. Meselâ, kilo hesabıyla üçbin TL.'na satın alınan eski kaplar arasında bir tanesinin antika eşya olması yüzünden üçyüz bin liraya satılması gibi.

Ancak alış-veriş yapanların birbirlerini uyarmaları ve aldatmaya karşı nasihat etmeleri İslâm ahlâkının gereğidir. Ashâb-ı kirâmdan Cerîr b. Abdillah el-Becelî pazar yerinden bir at satın almak ister. Beğendiği bir at için satıcı beşyüz dirhem fiyat teklif eder. Cerir, bu ata altıyüz dirhem verebileceğini, hatta sekizyüz dirheme kadar fiyatı yükseltebileceğini bildirir. Çünkü atın değeri yüksek olup, satıcı bunun farkında değildir. Kendisine "atı, beşyüz dirheme alman mümkün iken, niçin sekizyüz dirheme kadar fiyatı yükselttin" diye sorulduğunda şu cevabı verir: "Biz alış-verişte hile yapmayacağımız hususunda Allâh'ın Resulune söz verdik" (İbn Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1389, IX, s.454,vd.).

Şamil İA