İslâm'ın temel ibadetlerinden biri. Arafat'ta belirli vakitte bir süre durmaktan, daha sonra
Kâbe-i Muazzama'yı usûlüne göre ziyaret etmekten ibaret olan ve İslâm'ın şartlarından birisini
teşkil eden ibadet.
Hac, HCC kökünden bir mastar olup; müslümanlara göre, bir farzın edası, hristiyanlara göre ise
ibadet ve teberrük amacıyla mukaddes toprakları ziyaret etmek, demektir. Kur'an-ı Kerîm'in 22.
suresinin adı da "Hac Suresi"dir.
Hac ibadeti maksadıyla ziyaret edilecek olan yerler; Kâbe, Arafat ve çevresidir. Zamanı ise hac
ayları diye isimlendirilen; Şevval, Zilkâde ve Zilhicce aylarıdır. Hac'da her fiil için özel
zamanlar vardır. Ziyaret tavafının, kurban bayramı sabahından, ömrün sonuna; Arafat'ta vakfenin
ise, arefe günü zevalden, kurban bayramı sabahı şafak sökünceye kadar yapılabilmesi gibi. Diğer
yandan bu büyük ziyarete hac niyetiyle ve ihramlı olarak yönelmek de gereklidir.
Ebû Hureyre'den (ö. 58/677) şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah elçisine hangi amelin daha
faziletli olduğu sorulunca şöyle buyurdu: Allaha ve Resullüne iman'. Sonra hangisi? denildi.
Allah yolunda cihad', buyurdu. Sonra hangisi sorusuna ise; "mebrûr hac", cevabını verdi"
(Buhârî, Cihad l; Hac, 4, 34, 102; Umre, 1; Müslim, İman,135,140; Tirmizî, Mevâkît, 13, Hac,
6,14, 88; Dârimî, menâsik, 8, Salât, 24, 135).
"Umre, ikinci bir umreye kadar olan günâhlara keffârettir. Mebrûr haccın karşılığı ise ancak
cennettir" (Nesaî, Hac, 3, Zekat, 49, İmân, 1; Dârimî, Menâsik, 7, Salât, 135; Tirmizî, Hac, 6;
Ahmed b. Hanbel, I, 387, III,114, 412, IV, 342). Mebrûr hac; kendisine hiçbir günâh karışmayan,
eksiksiz olarak ifa edilen makbul hac, anlamına gelir.
eş-Şevkânî (ö. 1255/1839) amellerin fazileti ile ilgili birbirinden farklı olan hadisleri, Hz.
Peygamber'e soru soran muhatabın durumuna göre verilmiş cevaplar olarak değerlendirir
(eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, el-Matbaatü'l-Osmâniyye, Mısır (F.Y), IV, 282 vd.). İmam Mâlik
(ö.179/795)'e göre, farz hatta nafile hac düşman korkusu olmadıkça cihaddan daha üstündür. Ancak
düşman korkusu olursa, cihad, nafile hactan önde gelir (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve
Edilletüh, Dimaşk 1985, III, 11).
Hac ve umre ile, her yıl Kabe'nin ihyâsı gerçekleşir. Umre'yi bir yılın veya ömrün herhangi bir
gününde ifa imkânı vardır. Umre, belirli günlerde yapılabilen hac ibadetinden daha kolaydır. Hac
küçük günâhlara keffâret olur ve ruhu ma'siyet kirlerinden temizler. Hatta bazı Hanefi
bilginlerine göre, büyük günâhları da örter. Mebrûr hac yapanın cennete gireceğini bildiren
hadisle, yine Hz. Peygamber'in şu hadisleri bu konuda önemli delil teşkil eder. " Kim hac yapar,
bu esnada cinsî temastan korunur, çirkin söz ve davranışlardan uzak durursa, annesinden doğduğu
gündeki gibi günâhlarından kurtulur" (Buhârî, Muhsar, 9,10; Nesaî, Hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3;
Dârimî, Menâsik, 7; Ahmed b. Hanbel, II, 229, 410, 484, 494). "Hac ve Umre yapanlar Allah'ın
misafirleridir. O'ndan birşey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder. "
(İbn Mâce, Menâsik, 5). "Allah'ım, hac yapanı ve hacının kendisine dua ettiği kimseleri mağfiret
et" (İbn Huzeyme, Sahîh; el-Hâkim).
Kâdî Iyâz (ö. 544/1149) şöyle demiştir: Ehli sünnet, haccın büyük günâhlara, ancak tövbe edilirse
keffâret olacağı konusunda görüş birliği içindedir. Namaz ve zekât gibi Allah'a ait veya para
borcu gibi kula ait bir borcun düştüğünü söyleyen bilgin yoktur. Kul hakları zimmette devam
eder. Allahu Teâlâ kıyamet günü hak sahiplerini, haklarını almak üzere toplar. Ancak yüce
yaratıcının bu alacaklılara vereceği birtakım nimetlerle onları razı etmesi ve bir ikram olmak
üzere borçlulara müsamaha göstermesi de mümkündür (ez-Zühaylî, a.g.e., III, 12).
Hac ibadeti, dünyanın çeşitli yörelerinden, renk, dil ve ülke ayırımı gözetilmeksizin,
milyonlarca müslümanı bir araya getirir. Tanışıp, görüşmelerine, ekonomik bakımdan
bütünleşmelerine, düşmanları karşısında tek saf hâlinde yardımlaşmalarına zemin hazırlar.
Böylece, şu ayetlerdeki mana tecelli eder. "İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve
gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar. Böylece onlar dünyevî ve uhrevî
menfaatlerini görsünler ve belli günlerde, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları
kurban ederken, Allah'ın adını ansınlar. Siz de onlardan yeyin, yoksula ve fakire yedirin " (el
Hac, 22/27, 28).
Hac, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan müminler arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir.
İnsanlar, gerçekten eşit olduklarını birlikte yaşayarak gösterirler. Arap olanla olmayanın,
beyazla siyahın takva dışında bir üstünlüğünün bulunmadığı inancı vicdanlara yerleşir.
Haccın Hükmü ve Delilleri
İslâm âlimleri haccın ömürde bir defa farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Delilleri; Kitap ve Sünnettir. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe'yi ziyaret edip haccetmek farzdır" (Âl-i
İmrân, 3/97).
"Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın" (el-Bakara, 2/196) "İnsanlarıhacca davet et ki, gerek
yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar" (el-Hac,
22/27)
Hadislerde şöyle buyurulur: "Şüphesiz Allah size haccı farz kıldı, haccı ifa ediniz" (Müslim,
Hac, 412; Nesaî, Menâsik, 1; Ahmed b. Hanbel, II, 508). " Îslâm beş şey üzerine bina
edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in, Allah'ın elçisi olduğuna
şehadet etmek, namaz kılmak, zekât' vermek, Beytüllah'ı haccetmek ve Ramazan orucunu
tutmak"(Buhârî, İman, l, 2; Müslim, İman,19-22; Tirmizî, İman, 3; Nesâî, İman, 13).
Hz. Peygamber haccın farz kılındığını ashab-ı kirâma duyurunca, içlerinden birisi; "Her yıl
mı?" demiş, Resulullah (s.a.s.) susmuştur. Bu soru üç defa tekrar edilince; " Eğer evet
deseydim, hac üzerinize her yıl farz olurdu, buna da güç yetiremezdiniz" buyurmuştur
(Müslim, Hac, 412; Nesaî, Menâsik,1, Ahmed b. Hanbel, II, 508). İbn Abbas (r.a)'dan yapılan
rivayette, soru soranın el-Akra' b. Hâbis olduğu belirtilir ve şu ilave yeralır: "Kim birden
fazla hac yaparsa bu nafile hac olur" (İbn Hanbel, II, 508; Nesâî, Menâsik,1; eş-Şevkânî,
a.g.e., IV, 279). Bu hadis, haccın farz olarak tekrarının gerekmediğini gösterir. İslâm
hukukçuları, haccın bir defadan fazla farz olmadığı ve fazla haccın nafile sayılacağı
konusunda görüş birliği içindedir (İbnü'l-Humam, Fethu'l Kadîr, Kahire 1316, II, 122;
eş-Şevkânî, a.g.e., IV, 280). Hadiste şöyle buyurulur: " Hac ve umreyi peşi peşine yapınız.
Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettigi gibi, fakirliği ve günâhları
yok eder. Mebrûr haccın sevabı ancak cennettir" (Tirmizî, Hac, 2; Nesâî, Hac, 6; İbn Mâce,
Menâsik, 3). Bazı durumlarda birden fazla hac yapmak gerekebilir. Adak harcı ve bozulan bir
nafile haccı kaza etmek gibi. Bazen hac haram olur. Haram para ile haccetmek gibi. Bazen de
mekruh olur. Hizmete muhtaç olan ana-babanın iznini almadan haccetmek gibi. Ebeveyn
bulunmayınca dede ve ninelerden, borcunu ödeyecek başka malı bulunmayan borçlu ve kefilin
alacaklılardan izin almaksızın, hac yapması da mekruhtur. Hanefilere göre bu kerâhet,
tahrîmendir.
Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, haram para ile yapılan hac, gasbedilen arazide kılınan
namazda olduğu gibi farz veya ikinci defa hac yapılıyorsa nafile olarak sahih olur. Bu
kimsenin üzerinden farz veya nâfile düşer. Hanbeliler ise, haram malla yapılacak hacca
icazet vermezler. Çünkü bu mezhep, gasbedilen arazide kılınacak namazı da sahih kabul etmez
(el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 223; ez-Zühaylî, a.g.e., III, 223).
Haccın Fevri veya Ömrî Oluşu
Ebû Hanife, Ebû Yûsuf, iki görüşten tercih edilende Mâlikîler ve Hanbelîlere göre, hac
fevrîdir. Yani yükümlünün, gerekli şartları taşıdığı ilk yılda haccetmesi gereklidir. Haccı,
yıllar boyunca geciktirirse fâsık olur ve şahitliği reddedilir. Çünkü haccı geri bırakmak
küçük ma'siyettir. Bunda ısrar etmek kişiyi fıska götürür. Böyle bir kimse hac yapmadan malı
telef olsa, borç para alıp haccetmesi hâlinde, ilâhî mağfirete nail olacagı umulur. Haccın
geciktirilmeden ifasına, hacla ilgili âyetler delâlet ettiği gibi, şu hadisler de bunu
destekler: "Hac yapmakta acele ediniz. Çünkü sizden biriniz ölümün kendisine ne zaman
geleceğini bilmez" (Ebû Davûd, Menasik, 5; İbn Mâce, Menâsik, 1; İbn Hanbel, I, 214, 225). "
Bir kimseyi hastalık, açık bir ihtiyaç, bir sıkıntı veya zalim bir sultan alıkoymaksızın hac
yapmazsa; ister yahudi, isterse hrıstiyan olarak ölsün"(eş-Şevkânî, a.g.e., IV, 284).
Şâfîlere ve imam Muhammed'e göre, hac ömrî (terâh)dir; Yani, hac için gerekli şartları
taşıyan yükümlü, bunu ilk yılda yapmak zorunda değildir. Ancak bu kimsenin hac veya umreyi,
geciktirmeksizin yapması sünnettir. Çünkü tâat sayılan amelleri çabuk yapmak, hayırlı
işlerde acele etmek İslâm'ın tavsiye ettiği hususlardandır. Ayette; "Ey müminler, hayır
işlerine koşunuz, birbirinizle yarış ediniz" (el-Bakara, 2/148) buyurulur. Hac kendisine
farz olan kimse, mesken yapma, çocuğunu evlendirme gibi sebeplerle, hatta sebepsiz olarak
haccı başka bir yıla geciktirebilir. Çünkü hac farîzası hicretin altıncı yılında geldiği
halde, Hz. Peygamber bunu, bir özür olmaksızın onuncu yıla tehir etmiştir. Eğer geciktirmek
caiz olmasaydı, bunu onun da yapmaması gerekirdi. Bu görüş, müslümanlara kolaylık
sağlayacağı için daha uygundur. Çünkü çoğunluk İslâm hukukçularının dayandığı hadisler zayıf
olduğu gibi, haccın, hicretin altıncı yılında Âl-i İmrân Suresinin nüzulü sırasında farz
kılındığında şüphe yoktur (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I,199; ez-Zühaylî, a.g.e. III, 17, 18).
Haccın Şartları
Haccın Şartları erkekleri ve kadınları içine alan genel veya yalnız kadınlarla ilgili özel
şartlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar tam olarak bulununca hac ve edası farz olur. Aksi
halde farz olmaz.
Genel Şartlar. Bunlar; farz oluşunun, sıhhatinin veya edasının şartları kabilinden olur.
Müslüman, akıllı, ergin, hür ve haccetmeye gücünün yeter olması gibi.
1. Müslüman Olmak! Kâfire hac farz olmaz. İbadeti eda ehliyeti bulunmadığı için, onun
yapacağı hac geçerli değildir. Münkir hac yapsa, sonra İslâm'a girse, ona İslâm'ın haccı
farz olur. Hanefilere göre, kâfir, şeriatın furûu ile muhatap olmadığı için haccı terkten
dolayı hesaba çekilmez. Çoğunluk hukukçulara göre ise o, furû (İslâmî emir ve yasaklar)a
muhataptır ve ahirette bunlardan hesaba çekilir.
2. Ergin ve akıllı olmak: Çocuk ve akıl hastaları hacla yükümlü değildir. Çünkü bunlar şer'î
hükümlerle yükümlü tutulmamışlardır. Akıl hastasının yapacağı hac veya umre, ibadet ehliyeti
bulunmadığı için sahih olmaz. Bu ikisi hac yapsa, sonra çocuk büluğ çağına ulaşsa, akıl
hastası iyileşse, bunlara hac farz olur. Çocuğun bülûğdan önce yaptığı hac nafile sayılır.
Hadiste şöyle buyurulur: "Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan,
gençlik çağına girinceye kadar çocuktan, şifa buluncaya kadar akıl hastasından" (Ebû Davûd,
Hudud,17; İbn Mâce, Talâk, 15). Akıl hastalığı, bayılma, sarhoşluk ve uyku ihramı ortadan
kaldırmaz (el-Kâsânî, a.g.e., II, 120-122, 160; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, II,120 vd.; el
Meydânî, el Lübâb, I,177; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, I, 308 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî,
III, 218-222, 241, 248-250).
3. Hür olmak: Köle, esir ve mahkûma hac farz değildir. Çünkü hac, süresi uzun, belli bir
yolculuğu gerekli kılan ve yolculuğa güç yetirilmesi şart kılınan bir ibadettir: Hürriyetten
yoksun olan kimsenin bunu ifa etmesi mümkün olmaz.
4. Vakit: Arafat'ta vakfe ve ziyaret tavafı için belirli vakitlere yetişmedikçe hac farz
olmaz. Şu ayetler haccın vakitli bir ibadet olduğunu gösterir: " Sana yeni doğan aylan
(hilaller) sorarlar. De ki: "O, insanların faydası için vakit ölçüleridir" (el-Bakara,
2/189). " Hac ayları bilinen aylardır" (el-Bakara, 2/197). Hanefi ve Hanbelîlere göre, hac
ayları; Şevvâl, Zilkâde ve Zilhicce'nin ilk on günüdür. Buna Abadile adıyla anılan (İbn
Mes'ud İbn Abbâs, İbn Ömer ve İbnü Zübeyr)'den nakledilendir. "En büyük hac (hacc-ı ekber)
günü, kurban bayramı günleridir" hadîsi delil olarak gösterilir (Buhârî, Hac, 33, 34, Umre,
9; Müslim, Hac, 123; Nesâî, Menâsik, 77; Dârimî, Menâsik, 38; Muvatta ; Hac, 63).
Bu sürenin dışındaki vakitler, farz hac için ihrama girmeyi ve haccın rükünlerini ifaya
elverişli değildir. Ancak hac niyetiyle ihrama, bu aylardan önce girilse, ihram geçerli ve
yapılacak hac sahih olur. Delili: "Hac ve umreyi Allah için tamamlayınız" ayetidir
(el-Bakara, 2/196). Bu durumda hac ayları girmedikçe hac fiillerinden birşey yapmak caiz
olmaz. Hanefilere göre ihram bir şart olup, bunun öne alınması, abdestin namaz vaktinden öne
alınması gibidir. Çünkü ihram, hac yapacak kişinin kendisine bazı şeyleri yasaklaması ve
bazı şeyleri de gerekli kılmasıdır. Yine bu, ihramı, Mîkat'tan önce başlatmak gibi olur.
Bununla birlikte hac aylarından önce ihrama girmek mekruhtur. İbn Abbâs'ın (ö. 68/687)
naklettiği; "Hac için, ancak hac aylarında ihrama girilmesi sünnetlerdendir" hadisi delildir
(Buhâri)
Mâlikîlere göre, hac ayları tam üç aydır. İhramın vakti, Şevvâl'in başından, yani Ramazarı
bayramının ilk gecesinden itibaren başlar, Kurban bayramı sabahı şafak sökünceye kadar devam
eder. Bir kimse bayram sabahı şafak sökmezden önce, bir an, ihramlı olarak Arafat'ta dursa
hacca yetişmiş olur. Geride ziyaret tavafı ve sa'y gibi ibadetler kalır (İbnü'l-Hümâm,
a.g.e., II, 220 vd.; İbn Kudâme, el Muğnî, III, 271; eş-Şirâzî, el Mühezzeb, I, 200;
ez-Zühaylî, a.g.e., III, 63-65).
5. Haccı ifaya gücünün yetmesi (istitâa). Bu; beden, mal veya yol emniyeti ile ilgili
olabilir. Ayette, "Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe yi ziyaret edip
haccetmek farzdır" (Âl-i İmrân, 3/97) buyurulur. Ayetteki "hacca yol bulabilen, hacca
gitmeye gücü yeten" ifadesi Hanefîlere göre "bedenî, mâlî ve emniyet" unsurlarını kapsamına
alır. Bunlar haccın edasının şartlarını oluşturur.
a. Beden sağlığı ve sağlamlığı. Buna göre; yatalak, hasta, kör, felçli, iki ayağı kesik,
binit üzerinde kendi başına duramayan yaşlı kimse, tutuklu bulunan ile zalim yöneticilerin
hac için vize vermediği kimseler üzerine hac farz olmaz. Çünkü Allahu Teâlâ, haccın farz
olması için "gücün yetmesi"ni şart koşmuştur. İbn Abbâs "istitâa"yı yol azığı (zâd) ve binit
(râhile) olarak tefsir etmiştir. Ayette, "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden
fazlasını yüklemez" (el-Bakara, 2/286) buyurulur.
b. Gerekli maddî güce sahip olmak. Bu yolda tüketeceği yiyecek ve oraya varabilmek için
bineceği vasıtadan ibarettir. Buna göre, bir kimseye haccın farz olabilmesi için, hac
süresince hem kendisinin, hem de bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakalarını ve nakil
vasıtasını temin gücüne sahip olmalıdır. Mekkeliler ve Mekke çevresinde oturanlar için nakil
aracına sahip olmak şart değildir; yaya yürüyecek durumda bulunmaları yeterlidir.
c. Yol emniyeti. Haccın farz olması için yol güvenliğinin bulunması şarttır. Bu, Ebû
Hanife'ye göre, vücûbunun, bazılarına göre ise edasının şartlarındandır.
Kadın için yol emniyeti; beraberinde neseb veya sihrî (evlilikle doğan hısımlık) hısımlardan
fâsık olmayan akıllı, ergin veya murâhık (12 yaşla buluğ arası erkek çocuğu) mahrem
birisinin veya kocasının bulunmasıyla gerçekleşir. Kadının yanında kocası veya mahrem bir
hısımı olmaksızın, Mekke'ye üç gün üç gece (sefer mesafesi) ve daha uzak yerden gelerek hac
yapması tahrîmen mekruhtur. O, mahremsiz hac yaparsa kerâhetle birlikte caiz olur. Mahremin
bulunması vücûb şartıdır. Eda şartı diyenler de vardır. Günümüzde yaygın fesat sebebiyle,
kadın süt erkek kardeşiyle yolculuk yapamaz. Çünkü genç sıhrî hısımlarda olduğu gibi, süt
hısmıyla başbaşa kalmak (halvet) mekruhtur. Şâfiîler buna "kadının, kafilede güvenilir diğer
kadınlarla birlikte hac yapabileceği" esasını ilave ederler (el-Kâsânî, a.g.e., II, 121-125;
el-Meydânî, el-Lübâb, I,177; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, II,194-199; eş-Şîrâzî, a.g.e.,
196-198; ez-Zühaylî, a.g.e., III, 25-32).
Haccın Yalnız Kadınlarla İlgili Özel Şartları
Kadınlarla ilgili iki şart vardır.
1. Hacda yol arkadaşının bulunması:
Hac yapacak kadının yanında kocası veya mahrem bir hısımının bulunması gereklidir. Aksi halde
kendisine hac farı olmaz. "Kadın, yanında mahrem hısımı bulunmadıkça üç günden fazla
yolculuk yapamaz" (eş-Şevkânî, a.g.e, IV, 290). "Bir kadın, yanında kocası bulunmadıkça hac
yapmasın" (eş-Şevkânî, a.g.e, IV, 491) hadis-i şerifleri buna delildir. Şâfiîler ise,
kadına, güvenilir kadınlarla birlikte olunca, haccı gerekli görürler. Yol arkadaşı olarak
tek kadın yeterli değildir. Mâlikilere göre ise, kadın, yalnız kendilerine emanet edilmiş
kadın arkadaşları veya yalnız erkekler yahut da erkek-kadın karışık bir toplulukla birlikte
hac yapabilir. Bu iki mezhebin dayandığı delil; "Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah
için Kâbe yi ziyaret edip haccetmek farzdır" (Âl-i İmrân, 3/97) ayetinin genel anlamıdır. Bu
yüzden, kadın kendisi aleyhine kötülükten güvende olunca, ona hac gerekli olur.
Mahrem hısım ifadesi, nesep, süt veya sıhrî hısımlık yüzünden kendisiyle evlenmek ebediyyen
haram olan kimseleri içine alır. Oğul, torun, baba, dede, süt oğul, süt kardeş, damat,
kayınpeder gibi. Kızkardeşin, hala veya teyzenin kocası olmak geçici evlenme engeli
doğurduğundan, eniştelerle hac yolculuğu caiz olmaz.
Şâfiî ve Mâlikîlerle diğer fakihler arasındaki bu görüş ayrılığı, bir farzı ifa için
yapılacak yolculuğa mahsustur. Hac yolculuğu böyledir. İhtiyârî yolculuklar icmâ' ile buna
kıyas edilmez. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir erkek, bir kadınla yanlarında
mahrem bir hısımı bulunmadıkça yalnız kalmasın. Kadın, yanında mahrem hısımı bulunmadıkça
yolculuk yapamaz." Bir adam kalktı.
"Ey Allah'ın elçisi, karım hac yolculuğuna çıktı. Ben ise falanca gazveye yazıldım. Hz.
Peygamber şöyle buyurdu: "Git ve karınla birlikte haccet" (Buhârî, Nikâh, III,
Cihâd,140,181; Müslim, Hac, 424).
2. İddetli Olmaması
Hac yapacak kadının boşanma veya vefattan dolayı iddetli olmaması gereklidir. Çünkü yüce
Allah şu ayetle iddetli kadınların evden çıkışını yasaklamıştır: "Boşadığınız kadınları
evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar" (et-Talâk, 65/1). Haccın başka bir vakitte
edası mümkündür. İddet ise ancak özel bir vakitte sözkonusu olur (ez-Zühaylî, a.g.e, III,
36,37).
Haccın engelleri
İslâm'da haccın bazı engelleri vardır, bu engeller İslâm âlimleri tarafından şöyle tesbit
edilmiştir.
1. Ebeveyn: Ana veya baba Mekkeli olmayan çocuğunu nafile hac veya umre için ihrama girmekten
alıkoyabilir. Ancak bu ikisi farz hacca engel olamaz. Çünkü ebeveyne hizmet, bir cihaddır.
Farz hacda ana babadan izin almak sünnettir.
2. Evlilik: İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre, koca, karısının farz haccına engel olamaz.
Çünkü bu, ilk yükümlülük yılında (fevrî') farz olmuştur. Şâfiîlere göre ise, koca, karısını
farz veya sünnet hacdan alıkoyabilir. Çünkü kocanın hakkı önceliklidir. Hac ibadeti ise ömür
boyu ifa edilebilir.
3. Kölelik: Efendinin kölesini farz ve sünnet hacdan alıkoyma hakkı vardır. Ancak köle onun
izniyle ihrama girmişse, artık hac veya umreyi tamamlamasına engel olamaz.
4. Hapis: Haksız olarak veya maddî sıkıntı içinde olduğu halde bir borçtan dolayı hapiste
bulunmak hac engelidir.
5. Borçluluk: Vâdesi gelen borcunu ödemek için başka bir malı olmayan borçlunun hac
yapmasına, alacaklı engel olabilir. Vâdesi gelmeyen borçlar hac engeli teşkil etmez.
6. Hacr altında bulunmak: Sefîh olan kimse veli veya vasînin izni olmadıkça hac yapamaz.
7. İhsâr: Hac veya umre için ihrama girmiş olan kimsenin, düşmanın engel olması veya hastalık
gibi bir sebeple hac veya umreyi tamamlayamadan ihramdan çıkmak zorunda kalmasıdır. Böyle
bir engelle karşılaşan kimseye de "muhsar" denir. Ölüm veya malını 'verme dışında engeli
aşmaya gücü yetmeyen, hacı, engelin kalkması umulan bir süre bekledikten sonra ihramdan
çıkabilir. Ancak bu durumda kurban kesmesi gerekir.
8. Hastalık: Bir kimse ihrama girdikten sonra hastalansa, Ebû Hanife'ye göre, muhsar sayılır
ve ihramdan çıkabilir. Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise; ihramda iken hastalanan
kimse, uzun sürse bile, iyileşinceye kadar ihramlı olarak kalır (el-Kâsânî, a.g.e, II, 130,
İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 240; İbn Âbidîn, a.g.e, II, 200):
Haccın Sıhhatinin Şartları
Yapılacak haccın geçerli olması için dört şartın bulunması gereklidir:
1. İslâm: Haccın, hem farz olma ve hem de sıhhat şartıdır.
2. Özel yerler: Arafat ve Kâbe.
3. Özel vakit: Arafatta vakfe, arafe günü zevalden itibaren, Kurban bayramı sabahı şafak
sökünceye; ziyaret tavafı ise, bayram sabahından, ömür sonuna kadar yapılabilir. Ancak
ziyaret tavafını bayramın ilk üç gününde yapmak vacib olduğu için, ziyaret tavafını bundan
sonraya bırakana, vacibi terkettiği için, kurban kesmek gerekli olur.
4. İhram: Hac veya umre niyetiyle, diğer zamanlarda helâl olan bir kısım, fiil ve
davranışları, kişinin kendisine hac veya umre süresince haram kılması demektir. Halk
arasında ihramlı erkeğin örtündüğü iki parça örtüye de "ihram" denilmektedir.
İhrama Girme Yerleri (Mikatlar)
Mîkat, ihrama girme yeri ve zamanı demektir. Çoğulu mevâkît'tir. Bir terim olarak, Mekke
çevresinde, çeşitli bölge ve ülkelerden hacca gelenlerin ihrama girecekleri özel yerleri
ifade eder. Bir kimsenin, hac veya umre için, mikatları ihramsız geçmesi caiz olmaz. Aksi
halde kurban veya mikat yerine dönmek gerekir. Ancak mikat yerinden önce ihrâma girmek
ittifakla caizdir. Hatta Hanefilere göre, bir sakınca doğmayacaksa, ihramı öne almak daha
faziletlidir. "Hac ve umreyi Allah için tamamlayınız" (el Bakara, 2/196) ayetinde buna
delâlet vardır. Mikatları beklemeksizin, ailesinin bulunduğu yerden ihrama girmek hac ve
umreyi eksiksiz tamamlamak demektir. Hz. Ali (ö. 40/660) ve Abdullah b. Mes'ud'un (ö.
32/652) görüşü budur. Çünkü bunda daha çok meşakkat ve daha büyük tazîm vardır.
İhrama girme yerleri, Mekke'de, Mekke (Harem) ile mikatlar arasında (hıl bölgesi) veya
mikatların dışında kalan bölgelerde (âfâkî) oturanlara göre değişiklik gösterir (el-Kâsânî,
a.g.e, II, 163-167; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, II, 131-134; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 178 vd.;
eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 202-204; İbn Kudâme, el-Muğnî, III; 257-267).
1. Mekke'de oturanlar: Bunların hac için ihrama girme yeri yine Mekke'dir. Hz. Peygamber
ashab-ı kirâma hac için ihrama, Mekke'nin içinde girmelerini emir buyurmuştur (ez-Zeylaî,
Nasbu'r-Râye, III,16). Mekke dışında, harem dâhilinde evi olanlar da böyledir. Mekkelilerin
umre için mikat yeri ise, dilediği herhangi bir yerden, hıll'in harem bölgesine en yakın
olan yeridir. Ancak umrede ihrama girmek için hıll'in en fazîletli yeri Hanefi ve
Hanbelîlere göre "Ten'îm", sonrâ "Ci'râne", sonra "Hudeybiye"dir. Resulullah (s.a.s)
Abdurrahman b. Ebî Bekr'e Hz. Âişe'ye Ten'îm'de ihrama girerek umre yaptırmasını emir
buyurmuştur (Buhârî, cihâd, 125, Umre, 6; Müslim, Hac,135,136; Ahmed b. Hanbel, III, 309,
394; Tirmizî, Hac, 91).
2. Hıll'de oturanlar: Harem bölgesiyle, beş mikat yerinin çevrelediği alan arasındaki bölgeye
"hıll" denir. Hıll'de oturanların hac veya umre için ihrama girme yeri (mikat), ailelerinin
bulunduğu yer veya bu yerle. harem arasında kalan, hıll'den dilediği herhangi bir yerdir.
Hac ve umreyi tamamlamayı emreden ayetle (el-Bakara, 2/ 196) Hz. Ali ve İbn Mes'ud'un görüşü
buna delildir. Hanefîler bu görüşü benimsemiştir. İmam Mâlik'e göre, bunların mikat yeri,
kendi evleridir.
3. Mikatların çevrelediği alan dışında oturanlar (âfâki): Arabistan'da mikatlar dışında
oturanlarla, dış ülkelerden hac veya umre niyetiyle Hicaz'a gidenler için geldiği bölge veya
ülkeye göre ihrama girme yerleri (mikat) belirlenmiştir. İbn Abbâs (r.a)'tan şöyle dediği
nakledilmiştir: "Nebî (s.a.s), Medineliler için Zülhuleyfe'yi, Şamlılar için el-Cuhfe'yi,
Necidliler için Karnü'l-Menâzil'i ve Yemenliler için Yelemlem'i mikat olarak belirledi.
Bunlar, belirtilen bölge veya ülke tarafından gelen diğer belde yolcuları için de mikat
yeridir" (Buhârî, Hac, 7, 9, 11,12, Sayd,18; Müslim, Hac,11-12; Ebû Dâvûd, Menâsik, 8;
Nesâî, Menâsik,19, 20, 23; Ahmed b. Hanbel, I, 238). Câbir (r.a)'den merfû olarak rivayet
edilen Müslim hadisinde bunlara, Iraklılar için Zat-ı ırk ilâve edilmiştir (Ebû Dâvûd,
Menâsik, 8).
Gelinen ülkelere göre mikatlar şöyledir
a. Türkiye, Suriye, Mısır, Mağrib ve Avrupa tarafından deniz yoluyla gelenlerin mikatı Cuhfe
(Râbiğ)'dir. Cuhfe ile Mekke aiası yaklaşık 187 km. dir.
b. Medine'den gelenlerin mikatı Zülhuleyfe (Âbâr-ı Ali) olup, Mekke'ye yaklaşık 464 km.dir.
En uzak mikat yeri burasıdır.
c. Irak, İran ve diğer doğu ülkelerinden gelenlerin mikatı Zât-ı Irk'tır. Bu yer Mekke'ye
yaklaşık 94 km.dir.
d. Kuveyt ve Necid yönünden gelenlerin mikatı bugün es-Seyl denilen Karnü'l-Menâzil'dir.
e. Yemen'den gelenlerin mikatı Mekke'nin güneyinde bulunan Yelemlem olup, Mekke'ye 54 km.dir,
İhrama girme yerlerini Hz. Peygamber tayin ettiği için hac, umre, ticaret veya başka bir
amaçla gelen her müslümanın buralarda veya daha önce ihrâma girmiş olması lâzımdır. Eğer
yol, bu noktalardan geçmiyorsa buraların hizalarından ihrâma girilir. Medine'ye gelenler,
hac için Mekke'ye doğru yola çıkınca Zülhuleyfe'de bugün Âbâr-ı Alî denilen yerde ihrama
girerler.
Mikatlardan içeride bulunan kimseler, ihramsız Mekke'ye girebilirler. Fakat hac veya umre
için, bulundukları yerden ihrama girerler. Mikat içinde, fakat Mekke dışında bulunan,
bulunduğu yerde; Mekke'nin içinde oturanlar ise, kaldığı evde ihrama girerler.
Dışarıdan hac veya umre için gelen kimse mikatı ihramsız geçerse ya bir kurban keser veya
geri dönüp mikat yerinde ihrama girer. Mekke'ye girme niyeti olmaksızın mikatı ihramsız
geçene birşey lâzım gelmez.
İhram
Hac dışında yapılması mübah olan bazı şeyleri kendisine haram kılmak demektir. Hanefilere
göre, ihram haccın rüknü değil şartıdır. Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir. Hac veya
umreye yahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrama girmekle hac
ibadeti başlamış olur.
İhrama girerken yapılması sünnet veya müstehap olan fiillerin başlıcaları şunlardır:
1. Abdest veya boy abdesti almak. Temizlenmek için abdest veya boy abdesti alınır. Hz.
Peygamber ihram için boy abdesti almıştır (ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,17). Bu, temizlenmek
için olup, taharet (abdestlilik) için değildir. Bu yüzden, hayızlı ve nifaslı kadınlar da
bunu yaparlar. İbn Abbâs'ın merfû olarak naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: "Nifaslı ve
hayızlı kadınlar boy abdesti alır, ihrama girer, Beytullah'ı tavaf dışında, haccın bütün
menâsikini ifa ederler" (Tirmizî, Hac, 98; Ahmed b. Hanbel, I, 364; Ebû Dâvûd, Menâsik, 9).
Diğer yandan Hz. Peygamber (s.a.s), Esmâ binti Umeys'e nifaslı (lohusa) iken boy abdesti
almasını emir buyurmuştur (Müslim, Hac, 109, 110).
İhrama girecek kimsenin tırnaklarını kesmesi, tıraş olup, bıyıklarını kısaltması, koltuk
altlarını ve edep yerini tıraş etmesi müstehaptır..
2. Erkekler, dikişli elbiselerini çıkarır ve birisi göbekten aşağısını örtmek, diğerini
omuzuna almak üzere iki temiz ve yeni peştemela bürünür. Başı açık, ayakları çıplak olup,
terlik veya nalın giyebilir. Hadiste şöyle buyurulur: "Sizden biriniz, bir izâr (alt
peştemal), bir ridâ (üst peştemal) ve iki nalınla ihrama girsin. Nalın bulamazsa, mest
giysin, mestlerin topuklarından aşağısını ayırsın" (eş-Şevkânî, a.g.e, IV, 305). İbn Abbâs
rivayetinde "topuklardan aşağısını ayırma" ifadesi yoktur (Buhârî, Hac, 21; Müslim; Hac,
1-3; Dârimî, Menâsik, 31; Tirmizî, Hac, 19; Ahmed b. Hanbel, I, 215, 221, 228, 279, II, 3,
4, 8, 34, 47).
İhrama giren kadınlar, elbiselerini çıkarmazlar başlarını ve ayaklarını açık bulundurmazlar.
Yalnız yüzleri açık bulunur, telbiye ederken seslerini yükseltmezler.
3. Çoğunluğa göre, ihramdan önce bedenini kokulamak caizdir. Hanefî ve Hanbelîlere göre,
elbiseyi kokulamak caiz değildir. Şâfiîler elbise konusunda da aksi görüştedir. Delil, Hz.
Âişe'den nakledilen şu hadistir: "Ben Nebî (s.a.s)'i, ihrama girerken bulabildiğim en güzel
koku ile kokuluyordum"(Buhârî, Hac,18, Libâs, 79, 81; Müslim, Hac, 37; Dârimî, Menâsik, 10;
Tirmizî, Hac, 77). Buna göre, kokunun eserinin ihramdan sonra devam etmesinde bir sakınca
yoktur. Ancak artık ihram süresince yeniden kokulanmak, hatta kokulu sabun kullanmak caiz
görülmemiştir.
4. İhram namazı. Boy abdesti veya abdest alındıktan ve ihramdan önce; ittifakla iki rekat
ihram namazı kılınır. Delil şu hadistir: "Nebî (s.a.s) Zülhuleyfe'de iki rekât namaz kıldı,
sonra ihrama girdi" (ez-Zeylaî, age, III, 30 vd.). Bu namazın birinci rekâtında Kâfirûn,
ikinci rekâtında ise İhlâs suresini okumak sünnettir. Mâlikî ve Hanbelîlere göre, ihrama
farz namazın arkasından girilir. Çünkü İbn Abbâs (r.a)'tan, Resulullah'ın böyle yaptığı
nakledilmiştir.
5. Telbiye. Hanefîlere göre, ihram namazından sonra telbiye getirilir. Çünkü Hz. Peygamber
böyle yapmıştır. Efdal olan da budur. Vasıtaya bindikten sonra telbiye getirip, sonra niyet
edilebilir (ez-Zeylaî, age, III, 21). Telbiye şudur:
"Lebbeyke Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ şerîke Leke Lebbeyk. Inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke
ve'l-mülke, Lâ şerîke leke" (Buharî, Hac, 26, Libâs, 69; Müslim, Hac,147, 269, 271; Dârimî.
Menâsik, 22, Tirmizî, Hac, 97).
Hanefilere göre bir kimse mikatta niyet ederek telbiye getirince ihrama girmiş olur. Telbiye,
yolda, iniş çıkışlarda, yol arkadaşlarıyla karşılaşmalarda namazların ardından tekrarlanır
ve zaman zaman ses yükseltilir. Telbiye, Mâlikîler dışında çoğunluğa göre, Kurban bayramı
günü Akabe cemresine ilk taşın atılmasıyla kesilir. Çünkü Hz. Peygamber böyle yapmıştır
(Nesâî, Menâsik, 229, İbn Mâce, Menâsik, 69; Ebû Dâvud, Menâsîk, 27, 28; Tirmizî, Hac, 78,
79). Ancak taşlamadan önce tıraş olunursa, telbiye kesilir. Umre yapan ise tavafa başlamakla
telbiyeyi keser.
Şamil İA