Suhreverdiye'nin bir kolu, Kübreverdiyye'nin bir şubesi olan ve Şeyh Ebu: Abdullah Sirâcüddin
tarafından kurulan tarikat. Sirâcüddin Ebu Abdullah'a Halvetiyye'nin birinci piri denilmektedir.
Ebu Abdullah önceleri Tebriz yakınlarında "Hoy" şehrinde, sonra Mısır'da ve oradan da Hicaza
giderek ilmî çalışmalarına başlamış; bir süre sonra Sultan Üveys'in dâveti üzerine Herât'a
gelmiş orada 750/1349, diğer bir rivâyette 800/1397 yılında vefat etmitir.
Şeyh Sirâcüddin Ebû Abdullah'ın yedi defa hacca gittiği, sahralarda dolaşırken bir gün içi boş ve
çok büyük bir çınar ağacı görüp, halvete niyetle kırk erba'în'i bir biri ardınca burada
tamamladığı, tesis ettiği tarikatın adına Halvetiye denilmesinin sebebinin de bu olduğu
bilinmektedir.
Ebû Abdullah, gündüzleri boş vakitlerini şeyhi Ali Muhammed b. Nuri el-Halvetî'ye hizmette
geçirirdi. Gece yarısından sonra dağa çıkarak teheccüd namazını orada kılar ve tekrar zâviyesine
dönerdi. Halifeleri: Seyfeddin, Ebû Yezid, Zâhirüddin ve yerine geçen Ali Emre'dir.
Ebû Abdullah'tan sonra Halvetiyye'de ismi geçen şeyh Seyyid Yahya eş-Şirvâni el-Bakâvî ise,
Şemah'ta doğmuş ve Şirvan'da Bakü şehrinde vefat etmiştir (869/1464). O'na tarikatın ikinci piri
de denilmektedir. Yahyâ Şirvânî; ilmiyle, dine bağlılığıyla ve takvâsıyla herkesin sevgi ve
hürmetini kazanmıştır. Halvetiyye şûbelerinde okunan "Virdü's-Seftâr" onun te'lif ettiği bir
eserdir. Halifeleri: Dede Ömer Rûşenî, Alâaddin pir Şükrullah el-Ensârî, Habib el-Karamanî,
Mehmed Bahaüddin Erzincânî'dir.
Halvetiyye Tarikatının Özellikleri
Abdullah Bosnevî, "Semaratü'lfuâd" adlı eserinde, halvet kelimesinin "hı" sının, sivâ'dan
kalb kuvvetine; "lâm"ının zikir lezzetine; "vav''ının zâhir ve bâtını korumak ile ahde
vefâya; "te"sinin temkine; "ye''sinin zorluklardan kolaylığa; "he"sinin ise müşahedeye
delâlet ettiğini zikreder.
Halvetîliğin temeli zikrullahtır. İnsan kendisini her türlü geçici heveslerden, dünya
nimetlerinden kurtararak Hakk'a yönelmelidir. Zikrin amacı, Allah'tan başka bir varlığı
düşünmemek, her varlık türünde Allah'ı görmek, çokluktan kurtularak birliğe ulaşmaktır. Buna
vahdet-i vücûd denir. Zikir, biri gönülle, biri dille olmak üzere iki türlüdür. İnsan,
elinde olmayan birtakım sebebler yüzünden kötülükle kaynaşan ruhunu zikr ile arıtır;
Allah'ın tecellisi için bir ayna niteliğindeki gönül her türlü heves pasından temizler.
Halvetî tarikatına girecek olanlar önce şeyhin katına (huzur-ı pire) çıkarılır. Talipli,
şeyhin katında diz çöker; bütün dünya varlığından sıyrılır, yalnız Allah'ı düşünmeye başlar.
Şeyh, kendisine gerekli bilgileri verir. Talipli bu sırada başını sağ omuzuna doğru götürüp
"Lâilahe" der. Sonra, sol göğsü ortasından bir çizgi çeker gibi çevirip "İllallah" diye
zikreder. Bunları söylerken, yüreğinin atışlarıyla ağızdan çıkan sözler arasında bir
bağlantı kurar. Böylece bir yandan dil ile, bir yandan gönül ile zikir başlar.
Nakk'ı zikretmenin üç ayrı yolu vardır: İstiğfâr, salavât ve esmâ-i seb'a. Bunları tamamlayan
mürid, tarikat kurallarına göre halifelik makamına yükselir. Tarikat, Esmâ-i Seb'a; yedi
isim kalbi tasfiye, her an Kelime-i Tevhidi dilden düşürmemek; mâsivadan uzaklaşıp, zikr-i
Celâl ile meşgul olmaktır. "Esmâ-i Seb'a"; "Lâilaheillallah, Allah, Hû, Hakk, Hayy, Kayyûm,
Kahhâr"dır. Bunlara "Vehhab, Fettâh, Vâhid, Ehad ve Samed" ismi şeriflerini ekleyenler de
vardır.
Halvetiyyede Zikir
a- Mürid diz çöküp, kıbleye karşı oturduktan ve mâsivâyı hatırdan çıkardıktan sonra, Allahu
Teâlâ'yı düşünmeye başlar. Önce başı sağ omuz tarafına çevirir "Lailahe"; sonra sol tarafa
çevirip "illallah" der. Bunu otuz üç veya yüz altmış beş defa tekrarlar. Hemen bütün
tarikalarda bu zikir esas kabul edihniştir. Yedi isimden önce "Lailaheillallah"la devam
edilir. Tevhîd kelimesinin sırları keşfolunmaya başlayınca ism-i Celâle geçilir.
b- Hakkı zikre, istiğfâr ile başlanır
"Estağfirûllah ellezi Lailahe illa hüve'l-Hayyu'l-Kayyum ve etûbu ileyh" yüz kere
tekrarlanır.
c- Daha sonra yüz kere "Salavât" getirilir.
Halvetiye tarikatına intisab etmiş bir mürid şeyhinin yakınında bulunmadığı takdirde "Esma-i
Seba'nın" tamamına devam etme durumunda kalabilir. Bu hallerde mürid bu yedi ismi yüz bine
vardırmak mecburiyetindedir. Bu vazifeleri noksansız yerine getirip hilâfete hak
kazanabilir.
Halvetiyye Tarikatında yedi makam geçerli olup bunlar tamamlanınca Kemâle erme olayının
gerçekleştiğine inanılır. Bu makamlar şunlardır: Nefs-i emmâre, Nefs-i levvâme, Nefs-i
mülhime, Nefs-i mutmainne, Nefs-i radiyye, Nefs-i mardiyye, Nefs-i kâmile.
Halvetiyyenin Şubeleri
Diğer birçok tarikatlarda olduğu gibi, Halvetiyyenin de bir hayfi kollan vardır: En
önemlileri şunlardır:
a- Ruşeniyye Tarikatı: Dede Ömer Ruşenî'nin (ö. 892/1487) kurduğu koldur.
b- Cemâliyye Tarikatı: Muhammed Hamidüddin Cemâlî el-Bekrî (ö. 899/1494)'nin oluşturduğu kol.
c- Ahmediyye Tarikatı: Ahmed Şemseddin (ö. 910/1504)'nin önderliğini yaptığı Halvetiyyenin
koludur.
d- Şemsiyye Tarikatı: Şemseddin Ahmed b. Ebi'l-Berekât Muhammed b. Hasan ez-Zilî (ö.
1006/1597)'nin kurduğu kol.
Muhiddin Ibnü'l-Arabînin fikir ve düşüncelerinden kaynaklanan çeşitli tasavvufi görüşleri
ihtiva eden tarikat "Vahdet-i Vücud" görüşünü aksettirmektedir. Özellikle Halvetiyyenin
Mısıiyye şubesinin kurucusu olan Niyâzî el-Mısrî el-Malatyavınin görüşleri ibnü'l-Arabî'nin
Vahdet-i Vücud görüşünün tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Vahdet-i vücüd'un en çok
işlendiği ve inanıldığı tarikadlardan biri Halvetiyye'dir.
Şamil İA