Bir kitabın muhtevâsını açıklamak için yazılan mulâhaza ve izahlar. Lugatta; taraf, yan ve kenar mânalarına gelir. Yazma kitabların saçaklı ve yaldızlı olan sayfaları, hakkında da Hâşiye kelimesi kullanılır. Osmanlı Devleti zamanında yazılan Kur'ân-ı Kerîm'lerin ilk iki sayfası, Kur'ân dışındaki kitapların birer sayfası yaldızlı, süslü ve haşiyeli olurdu. Zamanımızda basılan Kur'ân-ı Kerîmlerde de durum aynıdır ki Osmanlı devrinden kalma bir adettir.
Hâşiye'nin çoğulu havâşî gelir. Hâşiye yazan kimseye de muhaşşi denilir.
Osmanlı Devleti'nin duraklama ve gerileme devirlerinde hâşiyecilik çok gelişmiş, yeni kitap yazma yerine yazılanlara hâşiye yazmaya önem verilmiştir. Meselâ yalnız Beydavî diye bilinen Envârut Tenzîl ve Esrâr-ut Te'vil adlı meşhûr tefsire 250 kadar hâşiye yazılmıştır. Hâşiyeler içerisinde çok değerli olanlar da mevcuttur. Meselâ, Beydavî Tefsîrinin hâşiyeleri içerisinde, Haşiyetu Şihâb ile Haşiyetu Şeyhzâde son derece kıymetlidir. Bazen öyle ilmi ve kıymetli izahlar yapılmıştır ki izahı yapılan metin ikinci plânda kalır. Hâşiyeciliğin fayda ve zararları olmuştur. Bir çok üstün ve kıymetli eserler, yazılan hâşiyeler sayesinde daha iyi anlaşılmış, elden ele dolaşmış ve ölümsüzleşmiştir. Fakat bunun yanında taklitçilik çok kuvvetlenmiş, yeni orijinal değerli eserlerin meydana getirilmesi ciddi ve çığır açıcı eserler ortaya çıkmamıştır.
Değerli metinlerin ilmî ve kaliteli hâşiyeleri muhafaza ve mütâlaa edilmeli fakat ifrattan sakınılmalıdır. Hâşiyeler içerisinde, esas muhtevâ kaçırılmamalıdır.
Şamil İA