Herhangi bir menfaat karşılığında, bir işin yapılması için çalışan, birine yardımcı olan, verilen işi, vazifeyi gören, yerine getiren kimse. Hizmet işlerine bakan, kapıcılık, odacılık vb. işler yapan hizmetçiye müstahdem de denir.
İslâm dini, şahsımızın ve bakmakla yükümlü olduğumuz anne, baba, eş ve çocuklarımızın nafâkasını temin etmek için çalışmayı emretmiş ve bunu farz kılmıştır. Bu konuda bir hayli âyet ve hadis vardır. Bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:
''Cuma namazı kılındıktan sonra, yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lûtfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa eresiniz" (el-Cuma, 62/10).
''Allah size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin" (el-Mülk, 67/15).
''Allah'ın sana verdiğinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma" (el-Kasas, 28/77).
Hz. Muhammed (s.a.s) de: "İnsanın en iyi kazancı, elinin emeğidir'' (İbn Mâce, Ticâre,I ) buyurarak, çalışmanın önemini belirtmiştir. Bir çok hadiste de, tembelliği ve onun sonucunda açık dilenmeyi kınamış ve çalışmaya teşvik etmiştir.
Bundan dolayı, başkasına el açmamak, kendi ve bakmakla yükümlü olduğumuz aile fertlerimizin nafâkasını temin etmek için, iyi niyetle, ücret karşılığında hizmetçilik yapmak yadırganacak bir şey değil; bilâkis bir şereftir. Çünkü, ibâdet niyeti ile çalışmak ibadettir.
Hizmetçi çalıştırmak, İslâm hukukunda icâre konusu olarak kabul edilir. Hizmetçiliğin karşılığında elde edilen menfaate ücret denir. Ücret karşılığında hizmetçilik yapana, fıkıhta ecîr adı verilir. Hizmetçi tutup çalıştırmaya ise, isti'car denir (Ömer Nasûhi Bilmen, Hukuku İslâmiye Kamusu, İst, t.y, VI, 156).
Bu şekilde ücret karşılığında hizmetçi çalıştırmak, İslâm dininde câiz görülmüştür. Bunun câiz olduğuna işaret eden pek çok âyet ve hadisler vardır. İlk çağlardan beri, insanlar arasında ücretle çalıştırma muamelesi devam edegelmiş, bunların meşru olmadığını iddia eden olmamıştır.
Ayet-i kerîme'de şöyle buyrulur:
"Dünya hayatında insanların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık" (ez-Zuhruf, 43/32).
Hz. Muhammed (s.a.s) de: "Ücretle çalıştırdığınız insanın ücretini daha teri kurumadan veriniz" (Buhârî, İcâre, 12) demekle, ücret mukabilinde hizmetçi çalıştırmanın câiz olduğuna işaret etmiştir.
Ancak, hizmetçi çalıştırmada, İslâmî ölçüler içinde hareket etmek ve İslâm'ın yasak kıldığı hususlardan kaçınmak gerekir. Meselâ; bir erkeği hadımlaştırıp kadınlara hizmetçi olarak çalıştırmak ve bir erkeğin nikahı düşen bir kadını hizmetçi olarak alıp, başbaşa yalnız kalacakları şekilde çalıştırması câiz değildir. Çünkü bu, gayr-i meşrû ilişkilere yol açabilir.
Bir kimsenin kendi anne, baba, nine veya dedesini ücret karşılığında hizmetçi olarak çalıştırması, müslüman olmasalar bile, câiz değildir. Çünkü bu türlü muameleler, büyüklere karşı olan saygı ve hürmet duygularını zayıflatır (Ömer Nasûhi Bilmen, a.g.e, VI, 210).
Alıştırılan hizmetçinin yapacağı işin ve kendisine verilecek ücretin belli olması gerekir. Çünkü, başta ücret belli olmadığı zaman, iş yapıldıktan sonra tartışma ve iki taraftan herhangi birinin mağdur olması söz konusu olabilir. Yapacağı işin belirtilmesi de, münakaşa ve tartışmaları önler (Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd el-Mavsılî, el-İhtiyar, II, 51).
Ücretle çalışan hizmetçinin bir çok hak ve görevleri vardır.
Her şeyden önce İslâm'da, ücretle çalıştırılan her türlü işçinin şahsiyet, şeref ve haysiyeti korunmuş, emeğin ve işin değeri yüceltilmiştir. Peygamberlerin bazıları, peygamberliklerinden önce ücret karşılığında başkalarına hizmet edip çalışmışlardır. Yani yüce Allah bazı peygamberleri ücretle çalışan insanlardan seçmiştir (Buhârî, İcâre, 2). Hz. Muhammed (s.a.s) de: "İnsanın kendi sırtı ile odun taşıyıp satarak geçinmesinin, el açıp dilenmesinden kat kat şerefli ve hayırlı olduğunu" (Tirmizî, Zekât, 38) açıklamıştır.
Buna göre, hizmetçi tutanlar, onun gurur, şeref ve haysiyetini rencide edici her türlü söz ve hareketlerden uzak durmalıdırlar. Üstünlüğün işçi veya patron, bey veya hizmetçi olmada değil, imân, ahlâk, ibâdet ve takvada olduğunu unutmamalıdırlar. Nitekim toplumda işçi işveren problemlerinin başlıca sebebi, işçi ve hizmetçi çalıştıranların serveti toplamada ihtirasları, maddeyi bir nevi kutsallaştırmada aşırılığa kaçmaları ve bu konuda dini kaidelerden uzaklaşmalarıdır. Onun için, her türlü işçi ve hizmetçi çalıştıranların, çalıştırdıkları kişilerin haklarına saygılı olmaları ve konu ile ilgili olan ilâhî emirlere kulak vermeleri gerekir. Kendilerini, emirlerinde çalışan hizmetlilerden üstün görmemeli, onların şahsiyetine saygı göstermeli ve onlara kardeş gözü ile bakmalıdırlar.
Hizmetçinin ücreti tam ve zamanında ödenmelidir. Rasûlullah (s.a.s.) bu hususta şöyle buyurmuştur:
''Kıyamet gününde üç kişinin hasmı ben olacağım: Benim adıma söz verip yerine getirmeyen, insan ticareti yapan; yani hür insanı satıp parasını yiyen ve ücretle bir insanı çalıştırıp işini gördürdüğü halde, ücretini ödemeyen" (Buhârî, İcâre, 11 ).
Hizmetçiye yapamayacağı işi yapması teklif edilmemeli ve hayatî tehlike arz eden işlerde çalıştırılmamalıdır .
Hizmetçi de, çalıştığı yeri bir nafaka kaynağı olarak kabul etmeli, kendisine teslim edilen şeyleri birer emânet olarak bilmeli, aldığı ücreti helâl edebilmek için, gücünün yettiği oranda vazifesini tam, eksiksiz ve zamanında yerine getirmelidir. Servet düşmanlığından uzak, kendisine iş vereni bir ağabey, bir kardeş gibi görerek hareket etmelidir.
Hizmet eden ve hizmetçiyi çalıştıran insanlar, birbirlerine karşı olan hak ve görevlerini iyi niyetle, İslâm ölçüleri içinde yerine getirseler. Hiçbir zaman aralarında problem meydana gelmez ve her iki taraf da memnun olur. Bu anlayış ancak İslâm'ın bütünüyle uygulanıp yaşandığı toplumda görülebilir.
Şamil İA