2- Rikaz denilen madenler ile definelerden alman humus
Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Hazinelerde humus
vardır" (Buhârî, Musâkât, 3).
Bu hadisten de anlaşıldığı üzere yer altında bulunan hazinelerden de humus alınır. Hazineler
ise üç kısma ayrılır: İslâmî döneme ait hazineler, cahiliyye (İslâm'dan önceki) döneme ait
hazineler ve şüpheli hazineler. Bunların İslâmî hükümlerini şöylece özetlememiz mümkündür:
Öşre veya haraca tabi arazi içerisinde bir müslüman veya zimmî tarafından bulunup erimeye
elverişli bulunan madenler ile eskiden gayr-i müslimler tarafından gömülmüş olan defineler,
gerek çok ve gerek az olsun, vergiye tabidir. Binaenaleyh bunların beste biri beytülmâl
namına alınır; geri kalanı da o araziye malik olanlara verilir. Şayet o arazi sahipsiz ise
geri kalan miktar onları bulanlara aittir. Sahralar, dağlar ve mevat denilen ölü arazi
sahipsiz sayılır. Bunların tarıma elverişli olanları, ya öşür arazisi (öşriyye) haraç
arazisi (haraciyye) durumundadır.
Madenlerden yakut, zümrüt, firuze, kireç gibi erime ve basılma kabiliyeti bulunmayan
şeylerden humus alınmaz. Bunlar bulundukları yerin sahibine aittir. Şayet sahibi olmayan
memleket arazisinde bulunmuşlarsa tamamen beytülmâle ait olurlar.
Ebû Hanife'den bir rivayete göre bir kimsenin, kendi mülk hanesi ile öşriyye ve harâciyye
olmayan mülk arazisinde bulduğu madenler tamamen kendisine ait olup, bunlardan humus
alınmaz. Ebû Hanîfe'den başka bir rivayet ile Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre bu tür
madenlerden de humus alınıp beytülmâle verilir.
Cahiliyye devrine ait olan definelerin humusu beytülmâle, geri kalanı da bulunduğu arazi,
fetih sırasında Devlet başkanı tarafından kime verilmiş ise ona veya onun mirasçılarına ait
olur. Mirasçısı yoksa tamamen beytülmâle verilir. Fakat bu define, dağ ve sahra gibi sahibi
olmayan bir yerde bulunursa, maden hükmünde olup beşte biri beytülmâle, geri kalanı ise
bulan kimseye verilir. Velev ki bu kimse zimmî olsun. Şayet bu kimse müste'men ise bu define
ona bırakılmaz. Eğer defineyi devletin izniyle çıkarmış ise, sözleşme şartlarına göre amel
olunur.
Müslümanlara mı, cahiliyyeye mi ait olduğu şübhe edilen bir define, cahiliyyeden sayılıp onun
hükümlerine tabi olur. Bir görüşe göre bu define hakkında "lûkata" (buluntu mal) hükümleri
icra edilir.
Bir müslüman veya zımmî, daru'l-harp'te bir maden veya define bulsa bundan beytülmâl namına
bir şey alınmaz. Fakat kuvvet ve menaa (savunma) sahibi bir topluluk, daru'l-harp'te böyle
bir maden veya define elde etseler bunların humusu beytülmâle ait olur.
Denizden çıkarılan inciler, mercanlar ve saire süs eşyasından bir şey alınmaz; bunlar tamamen
bulup çıkaranlara aittir. Velev ki bunlar, vaktiyle insanlar tarafından denizde bir define
olarak saklanmış altın ve gümüş kabilinden olsunlar. Bu mesele Ebû Hanîfe ve imam Muhammed'e
göre böyledir. Ebu Yûsuf'a göre ise bütün bunların humusu beytülmâle aittir.
Denizden çıkarılacak balıklardan vergi almamayacağı hususunda bütün müctehidler ittifak
etmişlerdir (Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk İslâmiyye ve lstılahatı Fıkhıyye Kamusu, l V,
104-106)
Humus, beytülmâl'in önemli bir gelir kaynağını teşkil etmektedir. Zira beytülmâle toplanan
mallar dört kısma ayrılır: l- Humus (her iki kısmiyle); 2- Sadaka ve öşürler; 3- Haraç,
cizye vb. gelirler; 4- Hiç varisleri olmayan ölünün mallariyle, sadece kocanın veya sadece
karının varis olduğu durumlarda bunların hisselerinden geri kalan mal (Şemsuddin es-Serahsî,
el-Mebsut, III, 17-18).
Şamil İA