Kur'ân-ı Kerim ve Kâinat
Kur'an-ı Kerim'de evrenin yaratılışından, göklerden, gezegenlerden, yıldızlardan söz eden ve
bunlar etrafında insanı düşünmeye, ibrete sevkeden pek çok âyet vardır. Bunlardan bazılarını
sıralayalım: "Arş'ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak
için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur..." (Hûd, 11/7)
"İnkâr edenler gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana
getirdiğimizi bilmezler mi?" (el-Enbiyâ, 21/30)
"Allah gökleri gördüğümüz gibi direksiz yaratmış, sizi sallar diye yeryüzüne sabit dağlar
koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her hoş çiftten
yetiştirmişizdir" (Lukman, 31/10-11).
"Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik
bulamazsın. Gözünü çevir bak, bir çatlak görebilir misin?" (el-Mülk, 67/3)
"Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri
gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay v e
güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır" (İbrâhim, 14/32-33).
"Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay'ı yaratan O'dur. Her biri bu yörüngede yürür " (el-Enbiyâ,
21/33).
"Gökleri ve yeri gerçekle yaratan O'dur ki 'ol' dediği gün hemen olur; sözü gerçektir"
(el-En'âm, 6/73).
"Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi gök
olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir" (el-Bakara, 2/29).
"Güneşi ışıklı ve ay'ı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için, aya konak
yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır, bilen millete
âyetleri uzun uzadıya açıklıyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın
göklerde ve yerde yarattıklarında, O'na karşı gelmekten sakınan kimseler için âyetler
(ibretler) vardır" (Yûnus, 10/5-6)
"Allah gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Doğrusu bunda inananlara bir ders vardır"
(el-Ankebût, 29/44).
Sıraladığımız âyetlerde "Bütün canlıların sudan meydana getirildiği" belirtiliyor, "duman
halinde olan gök"den bahsediliyor. Anlaşılıyor ki Arş, kâinat yaratılmadan önce su üstünde
idi. Yüce Allah diriliği ve canlılığı bu sudan meydana getirdi. Bilimsel araştırmalar bugün
canlıların susuzluğa dayanamadığını gösterir. Çünkü bir su molekülü vücutta 7-14 gün
kalıyor, sonra atılıyor ve yerine canlılık sağlayacak yeni su iyonları alınıyor. Bir
hücrenin sağlıklı olması da çevresindeki su iyonlarının dengesine bağlıdır. Böylece
canlının, fonksiyonunu yerine getirmesi demek olan diriliğin temel şartının şu olduğunu
Kur'ân âyeti bize 15 yüzyıl önce haber vermiş oluyor.
İhtimal ki evren bir zamanlar sıvı haldeydi. O durumda ne kadar kaldığını Allah bilir. Sıvı,
daha sonra gaz durumuna dönüştü. Böylece evrenin aslı gaz kütlesi haline geçti. Yüce Allah,
bir patlama ile evrenin oluşumuna yeni bir şekil verdi. Bu patlama sonunda güneşten çevreye
ateşten toplar savruldu. Dünyamız da bu alev toplardan biri iken milyonlarca yıl soğuma
aşamasından geçti, zamanla ağır maddeler dibe çöktü, dünya çekirdeğini oluşturdu. Bazı ilim
adamlarının tahminlerine göre yükselen gazlar su buharına dönüşerek yağmur halinde yağdı,
denizleri meydana getirdi. Âyetlerde de belirtildiği gibi Cenâb-ı Hak hava, su, toprak gibi
unsurlara bugünkü özelliğini verdi; ısısını, dönüş hızını ve eğikliğiyle atmosferini insan
ve diğer canlıların yaşayışına elverişli hale getirdi. Nitekim: "... Ardından yeri
düzenlemiştir. Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir" (en-Nâziât, 79/30-31)
âyeti buna işaret etmektedir. Ayrıca bu âyetteki"Yeri düzenlemiştir" ifadesi lugat
bakımından incelendiğinde bunun elips şeklinde olduğu anlaşılır. Çünkü buradaki düzenlemek
anlamındaki"dehâ" kelimesi "devekuşu yumurtası" anlamına da gelmektedir ki bu kuşun
yumurtası elipse en yakın şekil olarak bilinmektedir. Diğer taraftan "Gökleri ve yeri
gerçekten yaratan O'dur. Geceyi gündüze dolar, gündüzü geceye dolar" (ez-Zümer, 39/5) âyeti
de dünyanın yuvarlaklığına açık bir delildir. Buradaki "dolamak" kelimesi "küre şeklinde
sarmak" demektir.
"Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün, oysa onlar bulutlar gibi geçerler... " (en-Neml,
27/88). Bu âyette yeryüzünün kendi ekseni etrafında dönüşü kesin olarak açıklanıyor. Çünkü
ilmi bir gerçektir ki, dağların bulutlar gibi yürümesi yeryüzünün dönüşüne bağlıdır.
Diğer bir âyette de "Allah sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları meydana getirdi"
(en-Nahl, 16/15) buyuruluyor. Bilimsel incelemeler göstermiştir ki. dağlar kaynamakta olan
bir kazanın kapağı gibidir. Bu sayede yeryüzünün merkezindeki alev yığınları yukarı
çıkamamaktadır. Üstelik dağların ağırlığı zelzelelere karşı da bir paratoner gibidir. Şayet
dağlar olmasaydı yeryüzü devamlı bir sarsıntı geçirecekti, üzerine nehirlerin kurulması
mümkün olmayacaktı.
Meallerini nakledeceğimiz şu iki âyette ise güneş sisteminin hareket ettiği, gezegenlerin de
birer yörüngede döndükleri açık bir şekilde belirtilir:
"Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir" (er-Rahmân, 55/5).
"Güneş de yörüngesin de yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur. Ay
için de sonunda kuru bir hurma döneceği konaklar tayin etmişizdir. Aya erişmek güneşe
düşmez, gece de gündüzü geçemez, her biri bir yörüngede yürürler"(Yasin, 36/38-40).
En'âm sûresindeki bir âyette de hava basıncına işaret edilir:
"Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslâmiyet'e açar, kimi de saptırmak
isterse göğe yükseliyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar..." (el-En'âm, 6/125).
Bilindiği gibi her yüz metre yükseklikte hava basıncı bir derece azalır ve yükseklere
tırmandıkça nefes almakta güçlük çekilir. İşte yukarıda mealini okuduğunuz âyet bu ilmî
gerçeği ifade ediyor, üstelik âyette göğe yükselmek deyimi kullanılarak uzay çağındaki
gelişmelere de işaret ediliyor.
Hiç kuşkusuz şu âyetlerde de çekim kanununa işaret vardır:
"Gökleri gördüğümüz gibi direksiz yükselten Allah'tır" (er-Râd, 13/2)
"Allah gökleri gördüğümüz gibi, direksiz yaratmıştır" (Lukmân, 31/10).
"O, göğü yükseltmiştir, tartıyı (dengeyi) koymuşlar" (er-Rahman, 55/7).
"...Buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü Allah'ın tuttuğunu görmez misin?" (el-Hacc,
22/65).
Yukarıdaki âyetlerde açıkça belirtilen denge ile yükseltme ve tutmadan maksat itme ve çekme
kuvvetidir. Böylece göğün düşmeyecek şekilde korunması Allah'ın verdiği çekim kanunu ile
gerçekleşmektedir. İnsanları ve diğer varlıkları yeryüzünde tutan da Allah'ın koyudğu çekim
kanunudur. Bu kanun olmasaydı insanlar ve diğer varlıklar evrenin boşluğunda dağılıp
parçalanırdı.