Veli, velâ kökünden mevlâ kelimesinin çoğulu. Mevlâ; velî, hâmi, yardımcı, dost, sahip, efendi, mâlik, nimet veren veya nimetlenen, köle, köle satın alan yahut satan, akraba, komşu, halef, konuk, amca, amca oğlu, oğul, yeğen, misafir, muhib, tâbi', ortak, hısım, yakın gibi anlamlara gelmektedir (A. J. Wensick, İA. "Mevlâ" Mad. VIII, 163-164; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, 495-496; Türk Ansiklopedisi, XXIV, 79).
Kur'an-ı Kerim'de mevlâ kelimesi sâhip, dost, yardımcı, efendi anlamlarında kullanılmış ve çoğu kere de bu kelime ile "Allah" kasdedilmiştir. Nitekim; "...Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi yükleme; bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen mevlâmızsın; kâfirlere karşı bize yardım et" (el-Bakara, 2/286); "O ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır"(el-Enfâl" 8/40; el Hacc, 22/78) âyetlerinde olduğu gibi ayrıca (bk. et-Tevbe 9/51; Muhammet 47/11). "Mevâli" kelimesi ise daha çok "mirasçılar" (en-Nisa, 4/33; Meryem, 19/5) ve "dostlar" (el-Ahzâb, 33/5) anlamında kullanılmıştır (en-Nahl, 4/76) âyetinde ise "mevlâ", efendi anlamına gelmektedir.
Gerek mevlâ gerekse mevalî kelimeleri, hadislerde de bazen efendi, bazen de azadlı köle anlamında kullanılmıştır (Buhâri, İlim, 31; Cizye, 17; Ferâiz, 24; Müslim, Eymân, 45; Itk, 18, 19; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 84).
Hukukî bakımdan mevali, Arap toplumunda İslâm'dan önce bulunduğu gibi, müslümanlıkla hukukî durumları daha da belirlenmiş bir sınıf olarak meydana gelmiştir. Hakim sınıf ile köleler arasında azadlı köle veya esirlerden oluşan bu sınıf, bağlı olduğu aileye, kabileye veya beldeye mensup insan grubunu meydana getiriyordu. Bu özellikleri ile Roma İmparatorluğundaki "Libertinus", yani azadlı kölelere benzemekte idiler. Cahiliye devrinde mevali de -hangi dinden olursa olsun- sahip bakımından bir fark gözetilmemekte iken, müslümanlık, Mecusî, Yahudi ve Hristiyanların mevali sahibi olmaları yasaklamıştır (el-Mâide, 5/51).
Mevali üç kısma ayrılıyordu:
1- Itk mevalisi: Köle ile efendisi arasında, hürriyetini satın alma yoluyla olur ve mükâtebe yani yazışma suretiyle bağlanırdı. Bir köle, değeri olan parayı çalışarak kazanıp efendisine ödemekle hürriyetini elde ederdi. Veya efendi, bir esiri gördüğü mühim bir hizmetten dolayı da azâd edebilirdi. Aynı şekilde bir adam kendi kölesine, meselâ; "Şunu yaparsan hürsün" derdi. Köle o hizmeti görürse hür olur ve sâhibinin mevlâsı (azadlı kölesi) sayılırdı.
2- Akid mevalisi: Bir şahsın diğer bir şahsa, bir kabileye veya beldeye, bir hizmet ile veya her ne sebeple olursa olsun, intisap etmesiyle ve bu intisabın asırlarca devam etmesiyle ortaya çıkardı. Ayrıca İslâm fetihlerinden sonra İslâm'a giren kavimlere eski Mezopotamyalılar, Suriyeliler, İranlılar, Türkler, Hind ve Berberîlere Mevalî adı verilmiştir. Yine, İslâm'dan önce Medine'de bulunan Yahudiler de Evs ve Hazrec kabilelerinin mevalisi durumunda idiler. Akid mevalisinde Arap muharipler hakim sınıf; mağlup kavimler ise mülâzemet, karışına ve muaşeret yoluyla Arap kabilelerine mensup oluyorlardı. Bu anlaşmaya "Velâyil-muvâlât" adı veriliyordu. Muvâlât, bir şahsın diğerine "Sen benim mevlâmsın. Ölürsem bana mirasçı olursun, mirasım sana kalır. Sağ olduğum sürece beni müdâfaa ve himâye edersin" teklifinde bulunması, karşı tarafın da "Kabul ettim" demesi ile akid yapılmış olurdu.
3- Rahim mevalisi: Bir kabile erkeklerinin mevâliden zevce (eş) almalarıyla meydana gelirdi.
Araplarda velâ bir takım umumî ve hususî hüküm ve kurallara tabi idi. Umumi ahkâma göre mevlâ, hürden aşağı, köleden üstün kabul edilirdi köle gibi satılamazdı. Özel hükümlerde ise hür gibi muamele görmezdi. Mevlâ, hür bir kadın veya kızla evlenemezdi. Diyeti de -sanki köle imiş gibi- yarı yarıya hesap edilirdi. Kısasta da cezası yarı olarak tatbik edilirdi. Hususi ahkâmda en mühim konu miras meselesiydi. Meselâ; Itk mevlâsına mirasçı olunur, fakat kendisi mirasçı olamazdı. Akid mevlâsına ne mirasçı olunur ne de kendisi mirasçı olurdu. Rahim mevlâsı ise hem mirasçı olur hem de kendisine mirasçı olunurdu.
Bu hukuki düzen Dört Halife ve Emeviler devrinde geniş çapta kullanıldı. Neticede İslâm Devletinde hakim sınıfı teşkil eden Arapları azınlıkta bırakacak kadar büyük bir mevali kitlesi ortaya çıktı. Daha sonra Emeviler, bu kalabalık mevali kitlesine karşı kesin ve sert tedbirler almaya başladılar. Bu da, mevâli topluluğunun Emevilere karşı teşkilatlanmasına yol açtı. Hatta zaman zaman Şiiler ve Haricilerle işbirliği yaptıkları bile oldu.
Mevâli, Abbâsiler ve diğer İslâm devletlerinde aynı şekilde devam etti. Osmanlılar döneminde de bunlar hayli yekûn teşkil ediyorlardı.
Bu konu ile ilgili olarak bilinmesi gereken hususlardan biri de, o dönemde Arapların İslâm devletinin sadece siyasi ve askeri meseleleri ile ilgilenmeleri sebebiyle çoğu eski medeniyetlere mensup kavimlerin çocukları olan mevalinin, İslam dünyasının kültür, ticaret ve sanat alanlarında üstünlüklerini devam ettirdikleri ve İslâm medeniyetinin oluşmasına büyük katkılarda bulunduklarıdır.
Şamil İA