Mükrehin tasarrufları
Mükrehin zorlama altında yaptığı tasarrufların hükümlerini şöylece özetlemek mümkündür:
a- Mükrehin akitleri:
Hanefilerin çoğunluğuna göre korkutma; tam olsun, eksik bulunsun, korkutulanın alım-satım,
kira ve benzeri akitlerini fasit kılar. Çünkü korkutulanın rızası yoksa da ihtiyarı vardır.
Korkutulan, zorlandığı şeyle, muamele arasında tercihini yapmış ve iki şeyden daha uygun
gördüğünü işlemiştir. Ancak rıza bulunmadığı için akdin hükmü sahih değildir, fasit
derecesinde kalmıştır. Eksik kalan bu rıza sonradan satış bedelini kabz veya satılanı kendi
arzusu ile teslim gibi bir yolla yerine getirilirse akit tamamlanır ve sıhhat kazanır. Aksi
halde zorlanan tarafından feshedilebilir (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, XXIV,
145; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtâr, Beyrut, t.y., IV, 4).
İmam Züfer'e (Ö. 158/775) göre, böyle bir satım akdi, zorlananın korkutma kalktıktan sonra
vereceği icazete bağlı olarak sahihtir. Bu bakımdan Fuzûlî'nin akdine benzer.
Şâfiî ve Hanbelîlere göre, satım akdinde tarafların tam hür bir iradeye sahip olmaları
gerekir. Bu nedenle, mükrehin yapacağı satım akdi geçerli değildir. Dayandıkları delil şu
hadistir: "Ümmetimden yanılma, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyin hükmü kaldırılmıştır"
(İbn Mâce, Talâk, 16). Sonuç olarak, Hanefîler dışında çoğunluk İslâm hukukçuları rıza ile
ihtiyarı eşanlamlı kabul ederek, biri olmayınca, diğerinin de bulunmayacağı prensibini
benimsemiştir. Zorlamada rıza veya ihtiyar bulunmadığı için zorlananın nikâh akdi dahil, tüm
akitleri bâtıldır. Çoğunluğa göre, ibadetler ve muameleler konusunda batıl ile fasit aynı
anlama gelir. Hanefilere göre ise; ibadetler konusunda batıl ile fasit eş anlamlıdır; fakat
muamelelerde (akitler) batıl ve fasit farklı anlamlardadır (bk. "Fasit Akit", "Akid"
maddeleri; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984,
s.51 vd.).
b- Mükrehin boşaması:
Ebu Hanîfe'ye göre, zorlananın boşaması geçerlidir. Çünkü zorlama, aslında iradeyi ortadan
kaldırmaz. Tehdit edilen kimse iki şerden daha uygununu tercih ederek irade ve ihtiyarını
belirtmiş olur. Rızasının olmaması, durumu değiştirmez: Ashab-ı kiramdan öğle uykusuna
yatmış birinin hanımı; kocasının göğsüne oturmuş ve hançeri boğazına dayayarak; "Beni üç
defa boşa aksi halde keserim" demiştir. Kocası, bu tehdit üzerine üç defa boşamış, sonra Hz.
Peygamber'e başvurmuştur. Rasûlüllah (s.a.s); "Boşamada öğle uykusunun hükmü yoktur"
buyurarak, boşamanın geçerli olduğunu belirtmiştir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, III, 100;
İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, III, 39, 40; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 124).
Diğer yandan, bir kimse tehdit altında, karısına dört ay yaklaşmayacağına yemin etse, eşiyle
bir araya gelmeden dört ay geçince Îlâ' yoluyla boşama meydana gelir (bk. "Îlâ" maddesi).
(Ric'î cayılabilir) boşama halinde, babası oğlunu eşine dönmesi için zorlasa, bu dönme
(barışma) geçerli olur.
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre mükrehin boşaması geçerli değildir. Dayandıkları deliller
şunlardır: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İğlâk (tazyik, tehdit ve gazap) hâlinde boşama
ve köle azadı geçerli değildir" (Buhârî, Nikâh, 10). Hadisteki gazap ve öfkeyi; insanı
boşama sırasında temyiz gücünden ayıran, normalin üstündeki öfkeyi anlamak gerekir. Diğer
bir delil şu hadistir: "Şüphesiz Allah, ümmetimden yanılma, unutma ve yapmaya zorlandıkları
şeyin hükmünü kaldırmıştır" (Buhârî, Talâk, 44, Şurût, 12, Enbiyâ, 27; İbn Mâce, Talâk, 16,
20). Hanefîlere göre bu hadis umum ifade etmez ve yalnız ahiretteki cezanın kaldırılması ile
ilgilidir (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, III, 39).
1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi; "İkrah ile vuku bulan talak muteber değildir"
(Madde 105) hükmü ile, çoğunluğun görüşünü kanunlaştırmıştır.
Hanefîler ikrah olunca, genel olarak akitleri fasit kabul ettikleri halde bu kuraldan bazı
muâmeleleri istisna etmişlerdir. Evlenme, boşanma, köle azadı, ric'î boşamada eşine dönme,
adak ve yemin, bunlardandır. Onlara göre, Allah ve Rasûlü bu muamelelerde belirli lafzın
kullanılmasını yeterli görmüştür. Lafzı kullananın bu yönde iradesi bulunmasa bile, lafzın
kullanılmış olması hüküm doğurur. Nitekim hâzil (şaka yapan, latife beyanında bulunan)
hakkında da hüküm böyledir. Bu konuda mükreh de hâzile kıyas yapılmıştır. Hezl; sözün
konulduğu anlamdan başka bir kavram için kullanılmasıdır. Yaptığı tasarruflarda ciddî
davranmayan şakacı kimselere "hâzil" denir. Hâzilin hukukî tasarrufları fâsit sayılmıştır.
Ancak şu üç şey hadisle istisna edilmiştir:
"Üç şey vardır ki, ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir; Nikâh, talâk ve ric'î boşama
halinde, kocanın karısına yeniden dönmesi" (Ebû Dâvud, Talâk, 9; Tirmizî, Talâk, 9; İbn
Mâce, Talâk, 13).
Mâliki ve Hanbelîlere göre yukarıdaki hadis, bu üç şeyin önemine işaret etmektedir. Diğer
yandan Hanbelîler; "Ameller niyetlere göredir" (Buhâri, Bed'ül-Vahy, 1; Müslim, İmâre, 155)
hadisinin umum ifade ettiğini, bu yüzden akit ve tasarruflarda niyetin bulunması gerektiğini
söylerler (bk. es-Serahsî, el-Mebsût, XXIV, 122; İbn Âbidîn, Beyrut, t.y., IV, 7; Zekiyuddin
Şa'ban Usulü'l-Fıkh, Terc. İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 1990, s. 256, 257).
c- Mükrehin haksız fiilleri:
Bir kimse haksız olarak birisini öldürmeye veya içki içmeye yahut başkasının malını telef
etmeye ve benzeri fiile zorlanmış ise, bu durumda hüküm fiilin ve korkutmanın çeşidine göre
değişik sonuç doğurur.
Eksik zorlama (gayr-i mülci) hâlinde böyle bir fiilin işlenmesi caiz olmaz. Buna rağmen fiil
işlenmiş ise, fiile bağlanacak sonuçlar tehdit edene değil, fiili işleyen mükrehe ait olur.