Alış Bedeline İlâve Edilebilecek Olan Masraflar
Malın değerinde veya kendisinde bir artış meydana getiren masraflar ve harcamalar alış
bedeline eklenebilir ve böylece maliyet ortaya çıkar. Bu özelliği taşımayan masraflar ana
bedele eklenemez
Nakliye masrafları, cilâ, boya, yıkama, dikiş, komisyoncu giderleri israfa kaçmaksızın
verilen yem, sulama masrafları gibi malın değerinde veya bizzat kendisinde artış meydana
getiren giderler ana paraya eklenir ve malın mâliyeti ortaya çıkar. Ancak ana paraya eklenen
bu masraftan da sonra satıcı bu malı şu fiyata aldım demek yerine, bana şu kadara mal oldu
ve şu kadar kâr ilâvesiyle satıyorum demelidir.
Mal sahibinin malın alımı, nakli ve pazarlaması esnasında şahsı adına yaptığı yeme-içme vb.
masraflarla, tedavî giderleri, eğitim masrafları, çoban, bekçi ücretleri ana paraya
eklenemez. Çünkü bunlar malın değerinde veya kendisinde artış meydana getirecek nitelikte
değildir (Serahsî, a.g.e., XIII, 80, 81, 83; Kâsânî, a.g.e., V, 223; Mergınânî, a.g.e., II,
75; Meydânî, a.g.e., II, 33; İbn Abidîn, a.g.e., V, 135-137; Zühaylî, a.g.e., IV, 707-708).
Müşteriye Açıklanması Gereken Hususlar ve Bunları Gizlemenin Doğurduğu Neticeler
Güven esasına dayanan akitlerde akdin esasını, satıcının malı aldığı fiat veya maliyeti
teşkil etmekte, müşteri bu hususta satıcının beyanına güvenmekte ve inanmaktadır. Bu durumda
onun güven ve itimadına hıyanet sayılan en küçük bir yalan veya eksik beyan, akdi bozan hile
olarak değerlendirilmekte; satıcının, akde mevzû otan malı nakit ile mi, yoksa alacağına
karşılık olarak mı aldığını; alacağına karşılık aldıysa, tamamına karşı mı yoksa -sulh
yoluyla bir kısmına karşı mı- aldığını; malı aldıktan sonra bozulmadan aynen kalıp
kalmadığını vb. müşterinin rızasına tesir edecek her hususu açıklaması gerekmektedir
(Hayreddin Karaman, Mukâyeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1982, II,144-145; Serahsî, a.g.e.,
XIII, 84; Kâsânî, a.g.e., V, 223-225; Damad, a.g.e., II, 78; Zühaylî, a.g.e., IV, 708-710).
Maldaki kusur semavî bir afetle (kendiliğinden) meydana gelmiş ise, Hanefîlerin çoğunluğuna
göre, bu kusur söylenmeksizin mal murabahalı olarak satılabilir. İmam Züfer ve Fukaha
çoğunluğuna göre ise hıyânet şüphesini ortadan kaldırmak için bu durum açıklanmalıdır. Zira
insanlar, kusura itibar etme konusunda farklı yapıya sahip oldukları gibi, ortaya çıkan
kusurla da malın değeri veya kendisi eksilir. Şayet kusur birinci müşterinin veya yabancı
birisinin fiiliyle meydana gelmişse, ittifakla bu kusur açıklanmadan mal murabahalı olarak
satılamaz. Malda yavru, meyve, yün, süt vb. gibi bir artış meydana gelmiş ise, bu durum
açıklanmalıdır. Çünkü mal hükmünde olan bu artış, kusur sebebiyle malı geri iade etmeye bir
engel oluşturur. Maldan doğmayan artışlar -kira bedeli gibi- beyan edilmeksizin murabahalı
satış caizdir. Veresiye alınan bir mal, bu durum açıklanmadan murabahalı olarak satılamaz.
Çünkü veresiye yapılan alış-verişlerde satış bedeli genellikle yüksek olur. Peşin yapılan
alış-verişlerde ise indirim yaptırma imkânı vardır. Mal bir alacak karşılığında alınmış ise,
bu durum açıklanmaksızın murabahalı satış câizdir. Fakat mal, alacak karşılığında sulh
yoluyla alınsa bu açıklanmalıdır. Çünkü sulhta indirim ve kolaylık gösterme söz konusudur.
Yine hîbe, miras, vasıyyet yoluyla elde edilen bir mala bilir kişinin belli bir değer
biçmesi halinde, bu kıymet üzerine bir kâr ilâvesiyle murabahalı satım câizdir (Serahsî,
a.g.e., XIII, 80; Kâsânî, a.g.e., V, 223-225; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, III, 161, 163; Damad,
a.g.e., II, 78; Mergınânî, a.g.e., III, 58; Zühaylî, a.g.e., IV, 708-710). Hıyanet (yanlış
bilgi)'in Akde Tesiri
Şayet hıyanet, satış bedelinin sıfatında ortaya çıkmışsa -veresiye alınan malın açıklanmadan
satımı gibi-, Hanefilerin ittifâkıyla, müşteri muhayyer olup dilerse malı alır ve dilerse
geri verir. Hıyânet malın bedelinde ise, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre, müşteri
muhayyer olup dilerse malı bedelin tamamını vererek alır; dilerse akdi fesheder, malı almaz.
Ebû Yûsuf'a göre ise müşterinin muhayyerlik hakkı yoktur. Ancak hıyânet miktarı ve kârdan
hissesi düşülür ve satımı anlaştıkları esasa getirir. Güvene dayalı satım akitlerine ait
hükümler genel hatlarıyla Şâfiî ve Mâfikîlerde de aynıdır. Hanbelîler, Ebû Yûsuf gibi
hıyânet miktarının bedelden indirileceği esasını kabul etmişlerdir (Serahsî, a.g.e, XIII,
86-87; Kâsânî, a.g.e., V, 225-226; Meydânî, a.g.e., II, 34-35; Damad, a.g.e., II, 76-77;
el-Fetâva'l-Hindiyye, III, 162-163; İbn Abidîn, a.g.e., V, 138-139; Zühaylî, a.g.e., IV,
710-712; Abdürrezzâk es-Senhûrî, Mesâdiru'l-Hakk, Kahire 1960, II, 166-174; Karaman, a.g.e.,
II,145; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s.
93-124).
Şamil İA