Zekâtın Farz Olmasının Şartları
a- Mükellef açısından gerekli olan şartlar:
Zekât verecek olan kişi akıllı, hür, erginlik çağına ermiş, dinen zengin ve Müslüman
olmalıdır.
Buna göre; Müslüman olmayanlara, delilere, çocuklara ve hürriyetini kaybetmiş olan köle ve
esirlere zengin de olsalar zekat farz değildir.
Zekâtın farz olmasına engel olan akıl hastalığında (delilik) iki hal düşünülebilir:
1- Çocukluktan itibaren deli olanlar: Bunların hastalığı devam ettiği müddetçe mallarına
zekât gerekmez. Erginlik çağına geldikten sonra sıhhate kavuşacak olurlarsa, o tarihten
itibaren kendilerine zekât farz olur.
2- Erginlik çağına geldikleri zaman akıllı oldukları halde sonradan akıl hastalığına
tutulanlar. Bu durumda olanların hastalıkları bir sene aralıksız devam ederse, o sene
kendilerine zekât gerekmez. Fakat, sene içerisinde bir iki gün gibi az bir zaman için de
olsa sıhhat bulana o senenin zekâtı farz olur. Bu söylenilenler İmam Muhammed'in görüşüdür.
İmam Ebû Yusuf'a göre; senenin çoğunu sıhhatli geçirmeyen akıl hastalarına o sene için zekât
gerekmez. Bunaklık da; delilik hükmündedir.
Zengin olan çocukların; erginlik çağına geldikleri andan, küçükken akıl hastası olup da
erginlik çağına geldikten sonra sıhhat bulanların da sıhhat buldukları andan itibaren bir
sene geçince zekât vermeleri gerekir.
Toprak mahsullerinde, hem çocuklara hem de delilere zekât gerekir. Buna; öşür denilir.
Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre; hiç bir ayırım yapılmadan çocukların ve akıl
hastalarının tüm mallarından zekât gerekir (Merginânî, a.g.e., I, 96; Mevsılî, el-İhtiyar
II, 130; el-Cezîrî, Kitabu'l-Fıkıh ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, I, 590, 591).
b- Mal açısından gerekli olan şartlar:
1- Mal, mal sahibinin aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından fazla olarak, nisab* miktarı veya
daha fazla olmalıdır.
Aslî ihtiyaç; kişinin ve ailesinin ihtiyaçları olan mal, eşya ve aletlerdir (bk. "Havâic-i
Asliyye" mad).
2- Mal, hakîkaten veya hükmen artıcı olmalıdır.
Hakîkaten artıcı olmasından maksat; malın, ticaret veya üreme yoluyla çoğalıcı olmasıdır.
Buna göre; her türlü ticaret malı, nesli, sütü ve tüyü alınmak üzere kırlarda otlatılan
erkek ve dişi hayvanlar hakîkaten artıcıdır. Bu şekilde hayvanlara; saime * denilir.
Malın hükmen artıcı olması; sahibinin veya sahibinin vekili elinde bulunması suretiyle
artırılmaya elverişli olmasıdır. Altın, gümüş ve paralar bu kabildendir.
3- Malın üzerinden bir yıl geçmiş olmalıdır. Buna; Havelân-ı Havl veya Havl-i Havelân denilir
(bk. "Havelan-ı Havl" mad).
Nisâb miktarı mala sahip olan bir kimseye; o mala sahip olduktan itibaren bir sene geçtikten
sonra zekât vermesi farı olur. Nisâbın, hem senenin başında hem de sonunda mevcut olması
gerekir. Arada azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Zekât verirken malın, sene başındaki veya
sene ortasındaki değil, sene sonundaki değerine itibar edilir. Mesela; sene başında 500.000
lirası olan bir kimsenin sene ortasında 300.000 liraya düşse fakat sene sonunda 600.000 olsa
bu şahıs zekâtını 600.000 lira üzerinden verecektir.
Şafiî mezhebine göre; nisâbda muteber olan zaman senenin sonudur. Sene sonunda nisâb miktarı
olan bir mal, sene başında nisabtan az bile olsa o mala zekât gerekir.
Zekât verilmesi gereken bir mal; üzerinden bir sene geçtikten sonra artacak olsa, artan
miktar için üzerinden bir sene geçmedikçe zekât icab etmez. Toprak mahsûllerinin zekâtında;
mahsûlün üzerinden bir sene geçmesi şart değildir. Hasadı yapıldıktan sonra zekâtlarının
verilmesi gerekir.
4- Sahibi, mala tam olarak malik olmalıdır. Bundan maksat; malın, sahibinin elinde olması ve
onda bir başkasının hakkının bulunmamasıdır. Buna göre; kadının henüz eline geçmeyen mehrine
ve insanın elinde bulunmakla beraber, buna karşılık borcu olan malına zekât gerekmez. Ancak,
borcuna mukabil olanı çıktıktan sonra geriye kalan miktar nisâba ulaşırsa o fazlalık için
zekât gerekir. Buradâki borçtan maksat; kul borcudur. Keffaret, nezir, hacc, gibi dinî
borçlar zekâtın gereğine manî değildir. Eskiden kalma zekât borcu da nisâba manidir. Buna
göre; elinde nisâb miktarı malı olan bir kimsenin, eski senelerden kalma zekât borcu olur ve
bu borç düşüldüğünde geri kalan miktar nisâbtan aşağı düşerse, o kimseye zekât icabetmez.
Satın alınıp henüz teslim alınmayan mal, borçlu tarafından inkâr edilmeyen, edilse bile
isbatı mümkün olan alacaklar ve yolcuların memleketlerinde olan mallarına zekât gerekir.
Bir kimsenin, sahibi olmakla beraber elinden çıkan ve faydalanması ya da bir daha kendisine
dönme umudu olmayan (denize düşen, kaybolan mallar; borçlu tarafından inkâr edilip isbatı
mümkün olmayan alacaklar) mallardan dolayı zekât icabetmez.
Haram yolla kazanılan malın zekâtı verilmez. Bu malın, varsa sahibine verilmesi, bilinmiyorsa
fakirlere dağıtılması gerekir.